İçimizdeki Polis II

İnsanlığını büyük ölçüde yitirmiş bir utanç verici örgütlü yaşam içinde sürüklenip gidiyoruz. Polisten şikayet ediyoruz: Polis, biz kendimiz değil miyiz?  Polis psikolojik kendimiz içinde elinde cobu ve silahıyla "kibarlığı ve duyarlılığıyla kudurmuş" bir şekilde sürekli kendini hizada tutmuyor mu?

Köleliğinde efendilik taslayan bu içimizdeki post-modern polis, efendisinin sattığı siğara ağzında ve silahı elinde, güçsüzlüğünde ona verilen güç ile, haksızın iğrençliklerini sürdürmek için kendine ve dışına özgürlük teraneleriyle saldırıyor.

Avrupa birliğine girmeden, Avrupalı ve modern olmaktan veya  emperyalizmden, sömürüden ve bağımlılıktan bahsediyor, elinde emperyalistin sigarasıyla ve havasıyla emperyalizmi ve bağımlılığı destekliyoruz. Kendimizi ne sanıyoruz? Daha mı erkek? Daha mı kadınca? Daha mı duyarlı? Daha mı çekici? Daha mı forslu ve yüksek? Erkekliğin ve kadınlığın, iyinin ve insan olmanın kanıtı ne zamandan beri sigara denen iğrençlik ve kanser saçmayla, Avrupa pazarına yamanmayla, kamu zenginliklerini özelleştirme ve demokratikleşme uydurusu altında özele satmayla yapılıyor?

Devlet ve polis teröründen bahsediyor, elimizde Devlet denen ölüm tüccarının sigarasıyla halkını zehirleyen devlete katılıyoruz. Kendimizi ne sanıyor? Tütün üreticisi olan halkı desteklediğimizi mi?

Gramsci’den, Althusser’den, ideolojik hegemonya’dan ve belki de Karl Marks’tan ya kultürel incelemeler peşinde ekonomik indirgemecilikten bahsediyor; kendi arzusuyla kurtulabileceği bağımlılıklarına kurtarıcı gibi sarıldığında ve bu bağımlılıklardan kurtulma mücadelesini “delice, yeşilaycıca, ciddi şeyler dururken gereksiz şeylerle uğraşma” olarak niteleyerek bağılılığı savunduğumuzda ne yaptığımızı sanıyoruz? “Bağımlı kalmak benim kişisel özgür ve demokratik tercihimdir; bağımlı kalma ve kendime ve dışıma zarar verme özgürlüğüme dokunamazsınız” anlamına gelen cehaletin bilgiçlik taslaması ne, biliyor muyuz?

Kendine ve başkalarına zarar veren bağımlılıklarından kurtulamayan insan, acınacak durumdadır. Fakat hala insandır. Fakat bu acınacak durumdaki insan bağımlılığını ve çevresine zarar vermeyi özgürlüğünün ifadesi olarak sunduğunda, miğde bulandırıcı bir mahluka dönüşür.

Bu miğde bulandırıcı mahluk “yeşilaycı deliye bak” diye arsızca saldırıya geçip, egemen kültürün egemen edepsizliğiyle Yeşilaycıyı susturduğunda (ki bunu  yapardık):

    1. Yeşilay gibi ïyiliği” ifade eden bir insan örgütlenmesini alayla aşağılayarak ve küçümseyerek, kendi aşağılığını ve küçüklüğünü kanıtlar. (Bunun karşısında “ne demek yani iyi kötü mü?” demekten çekinen insanlık durumuna ne dersiniz?)

    2. İnsanların zararına olan bir üretim ve tüketim faaliyetine son vermeye yönelik faydalı bir girişimi delice veya basit olarak nitelemek için bir deli ve basit insan gerekir. Bu deliler dünya tarihinde çoğunlukla egemen yönetimi ve üretimi kontrol edenler ve ona katılan “gönüllü-savunucu-köleler” olmuştur.

İdelojik biçimlendirmelerle günlük yaşamda kendi yaşam koşullarını özgürce sağlama koşulları ellerinden alınmış ve ücretli\maaşlı kölelik durumuna düşürülmüş insanların, kendi kölelik koşullarına kurtarıcı gibi sarılmaları meşrulaştırılır. Bu meşrulaştırma yoluyla psikolojik ve fiziksel katliamlar kolaylaştırılarak gerçekleştirilir.

Ne yazık ki bu içimizdeki polis, kendine bakıp bağımlılığında ve köleliğinde elde ettiği güç ve egemenlik ile kasılıyor. Her kasılışta, bu hasta mahluk, “sen hastasın, kendini tedavi ettir; kendine ve dışına tehlikelisin” seslerini alaya alarak “hastaya bak, sesi geliyor” diye çevresine zehirini kusuyor.

 

NOT:  En açık doğruyu bile kendi çıkarına uymadığı için veya sevmediği biri onu söylediği için saptıran hayasız ve iğrenç insanlarla dolu bir dünya düşünün: Bu dünyayı hemen yakınına bak görürsün.