İnsanı “metin gibi” okuyabilir miyiz?
Bir zamanlar insana bakarak insanı kitap gibi okuduğumuzu
söylerdik. Yani biz, eski Ankara’nın gençleri, insanı metin olarak alıp
okuduğumuzu iddia ediyorduk. Şimdi kültürelciler kitaba bakarak insanı kitap gibi
okuduklarını söylemekteler. Yani kültürel incelemeler insanı metin gibi
okuduklarını söylüyorlar. Hiç değilse bizim metnimiz yaşayan insanın kendisiydi.
Gözümüzün önünde canlı canlı kanımızı kaynatıyorlardı. Bizim metnimiz
karşımızdaki ınsandı. Kültürelcilerinki ise metindeki insan.
Birini kitap gibi satır satır, sayfa sayfa okuyabilir
miyiz? Okuduğumuz o kişi diğer okuyucular için de aynı kişi mi? değilse,
okumanın anlamı ne? Eski Ankara gençleri ile kültürelcilerin okuyarak ne
kazanıyorlar?
Yaşayan insan, okunmak için metin ve
sayılmak için emtia değildir; metinler bulundukları sayfalarda ölü şifrelerdir ve
yazan ve okuyanların ideolojik çerçevelerinin ifadesinden öteye gidemezler.
Biz metin içinde veya metinden
geçerek yaşamayız; kendi tarihimizi ve kendi ekmeğimizi üretim tarzları ve
ilişkileri içinde çalışarak yaparız. Bizi belirleyen, tarz ve ilişkideki metinsel
veya discursive anlamlandırmalar değil, tarz ve ilişkilerimizin doğasıdır.
Bu nedenle, örneğin tarihi ve üretim tarzı ve ilişkieriyle gelen
bağlamını bilmeden al sen
şu aşağıdakileri oku: Bu kadın, en azından, kime neden ne diyor? The
free ansiklopediyi kim hazırladı ve neden biliyor musunuz?
Bilemezsiniz eğer en azından şu bağlamlardan haberiniz
yoksa; tarih, psikolojik savaş, kimlerin ne zaman ve neden bunları
ürettiği...
We should never forget that living human beings are not printed texts to be read
and commodities to be counted, and that texts are insentient codes in pages they
belong and can't go beyond as being expressions of ideological frameworks of those who
write and read them.
We don't
live in or through texts; What makes us is not interpretation in\of texts or
discourses. We make our own history, our daily living and our own selves through
work in societal production modes and relations.