KÜLTÜREL KONTAK VE KÜLTÜREL ÜRÜN ALIŞVERİŞİ

irfan erdogan reindeer3.gif (9123 bytes)

KÜLTÜREL KONTAK:
ÇARPAN VE ÇARPILAN KİM?

 

Elektrik teli elektrikle yüklü olmayınca, dokunursan (=kontak) bir şey olmaz. Fakat eğer tel elektrikle yüklüyse, vücudundan geçen elektrikle çarpılırsın, hatta akımın şiddetine göre yanarak kül olur gidersin. Amerikan kültürüyle olan "kontakta" çarpılan kim? Amerikan kültürü mü yoksa dokunanın kültürü mü? Yoksa aralarında, post-endüstrialistlerin ve post-modernistlerin dediği, karşılıklı bir alışveriş ve etkileşim mi var?

Kaşifler, tayfalarıyla birlikte, örneğin Kristof Kolomb, V. de Gama şöyle bir gezinti yapmak ve bu sırada "yeni topraklar keşfetmek" için Kraldan\Kraliçeden para alarak turizm yapan gezginciler, maceracılardı(!). Her gittikleri yerde sanki insanlar yokmuş ve sahipsiz gibi "keşfettiler" ve hemen "kültürel kontak" kurdular: Yerlilere medeniyeti ve Tanrıyı götürdüler: Kandırdılar, dolandırdılar, kılıçtan geçirdiler, köle olarak zincire vurdular ve zenginliklerini yağma ettiler. Bu kaşif turistler Avrupa’ya geri gidip bu kültürel kontağı gasp edip getirdikleri örneklerle anlatınca, bu "keşfedilen" topraklara Avrupalılar sahip çıkmaya başladı. Sahiplik de ancak üstüne yatma, kendine mal etme ve gerektiğinde zorla almayla sağlanabilir. Avrupa medeniyeti bütün yeni ve eski-dünyaya kültür götürdü ve yer üstü ve yeraltı zenginliklerini "kültür kontağı" hediyesi olarak aldı (ve hala almakta). Bu istilalarla birlikte, önce temiz doğa meraklısı (yani doğanın içine bir de bu tür etme faaliyetlerini taşıyan) zenginler turizm yatırımcısı ve turist olarak "kültürel kontakta" bulundukları yabancı toprakların halklarının en güzel yerlerini istilaya başladılar. Bu "küçük" istilalar bugün, yerel halkın kendi doğal çevresinden yoksun edildiği ve yabancılaştırıldığı, asalak bir ekonomik ilişki içinde mevsimlik-proleter durumuna düşürüldüğü büyük istilalara dönüştü. Böylece, "kültürel kontakla" yerel halk iç ve dış sermayenin ve iç ve dış turizmin "kültürel dokunuşu\temasıyla" şeytan çarpmışa döndüler: Yerel kültürel faaliyetler ya yok oldu ya da meraklı turistler için hayvanat bahçesine gidiş gibi gezilip görülecek kalıntı haline dönüştürüldü ve hatta mallaştırılarak gösterilerle teşhir edilmeye başlandı. Buna biraz ilerde geri döneceğiz.

Kültürel kontak yaklaşımın ana fikrine göre, kültürel kontak kültürel alışveriştir, faydalıdır, kültürlerin birbirini tanıması, anlaması ve dayanışma kurmasına yardım eder. Bu görüşün "kültürel lag" (kültürel gecikme) denen çeşidi, gelişmiş ülkelerle diğer ülkeler arasında kültür farkı olduğunu ve kültürel kontağın bu farkı kapatmaya yardım edeceğini savunur. Bu görüşün iletişimle ilişkili olan bir diğer çeşidi "diffusion of innovation" (yeniliklerin yayılması teorisi) denen görüşe göre, yeniliklerin yayılmasındaki başarı kültürel kontağa da bağlıdır.

Kültürel kontak teorisi emperyalist ideolojiyle bütünleşen bir teori mi? Şüphesiz, evet. Kültürel kontak "çirkin Amerikalının" güzel gösterilmesi çabalarının bir parçasıdır.

Bu yaklaşım kültürler derken herkesi aynı kefeye koyup bir ülkeyi bir kültür olarak ayırımsız sunar. Gerçekte, kültürlerin, teknolojiyle, ticaretle, siyasetle, turizmle kontağında, birbirini anlama, dayanışma ve fayda ticari kültürler ve örgütlenmeler için olmaktadır.

Kültürel kontak anlayışına E. T. Hall (1959) Silent Language yapıtıyla kültürel kontağa kültürel şok ve diğer kültürün "sessiz dilini anlama" gerekliliğini getirdi. Aynı paralelde, bir zamanların meşhur Çirkin Amerikalı adlı yapıtı da Amerikan iş adamlarının ve diplomatlarının diğer ülkelerin kültürlerine duygusuz olduklarını, anlamadıklarını ve bu nedenle başarısızlıklarla, yanlış anlamlandırmalarla karşılaştıklarını belirtmiştir. Hall diğer ülkelerin kültürlerinin yer, zaman, sahiplik, arkadaşlık anlayışlarının farklı olduğunu ve bu farklılığın "kültürel şok" yarattığını ileri sürer. Hall, Çirkin Amerikalı'da olduğu gibi, Amerikan diplomatlarının ve iş adamlarının iletişimlerinde diğer ülkelerin kültürel özelliklerine dikkat etmeleri gerektiğini önerir. Fakat egemenlik psikolojisinin getirdiği üstünlük duygusu çoğunlukla egemenlik altındakinin veya diğer tarafın kendine entegrasyonunu aradığı için, bu öneriler önemini yitirir. Mattelart'ın (1994) belirttiği gibi, 1989'daki bir araştırmanın sonucu Amerikalı iş adamı yöneticilerin tecritlik ve dar görüşlülükten muzdarip olduğunu bulmuştur.

KÜLTÜREL ÜRÜN ALIŞVERİŞİ?

19. yüzyılın ilkyarısından beri uluslararasında yeni örgütlenmeler ve faaliyetler ağı gelişti. Sömürgelere örgüt ve örgütsel ideolojileri transferi sömürgelerin yönetimi için gerekli görüldü; Sömürgeciler arasındaki pazar mücadeleleri uluslararası örgütlenmeler ve devletler ve özel teşebbüsler arası anlaşmaları ortaya çıkardı. 1865'deki elektrik telgrafın kullanımıyla ilgili anlaşmadan sonra, 1870-80 arasında 20, 1880-90 arasında 31, 1890-1900 arasında 61, 1900-1904 arasında 108 anlaşma uluslararasında yapıldı: Evrensel Postal Union, Kızıl Haç; Evrensel zaman gibi. (Mattelart, 1994). Bu süreçlerde, iletişim "insanları bir araya getiren" bağ olarak nitelendi. Bu nitelemeyi doğrulamak için girişilen faaliyetlerden biri de dünya ve önemli kentlerde kurulan ve propagandası yapılan fuarlar olmuştur. İlk kez 1851'de Londra'da Bütün Ülkelerin Endüstri Çalışmaları\urunleri fuarı olarak açıldı. Fuarda İngiltere ile Fransa arasındaki ilk telgraf bağı kutlandı. Siemens'in telgrafı yanında Krupp'un savaş topları sergilendi. Bu da elbette bir tezat değildir, çünkü telgrafı (ve sonraki radyo ve diğerlerini) kullananlardan ilki ülkelerin orduları olmuştur. Bunu takiben fuarlarda yeni buluşlar ve iletişim teknolojileri (ve savaş teknolojileri de) medeniyetin ve gelişmenin göstergeleri olarak sergilenmeye devam etti. Günümüzde fuarlar çok daha uzmanlaştı ve profesyonelleşti. Örneğin savaş teknolojilerinin fuarlarında, ölüm makineleri seksi kızlarla seksle karışık bir biçimde "düzen ve gelişme" araçları olarak satılmaktadır. 1876'daki Philadelphia fuarında Graham Bell'in telefonu, 1893'de Chicago’daki fuarda New York ile Chicago arasındaki telefon bağı kutlandı. Emile Zola 1867 Paris fuarını "yalanlar extravaganzası" olarak nitelemiştir. (Mattelart, 1994). Ardından 20. yüzyılın teknolojik gelişmelerdeki yenilikleri geldi ve 1995'e ulaştığımızda, bazıları uzay iletişim çağını yaşamaya başladı. Özel teşebbüs ve CNN sayesinde bu iletişime dünya çapında insanlar katılmaya başladı. Tabi bu arada, AP'nin, Reutors'un, UPI'ın, CNN-fn (CNN finans haberi şebekesi) haberleri gibi izleyici için ekonomik değere sahip enformasyon; telefon, bilgisayar ve uydu bağlarıyla yapılan siyasal ve ekonomik yönetim iletişimi özel iletişim olarak kaldı. Kısaca, Yirminci yüzyılın başından beri iletişim teknolojisi ve örgütlenme ve faaliyetlerindeki gelişmeler, uluslararası ticaretin, iş bölümünün, direk sömürgecilikten yeni-sömürgeciliğe ve emperyalizme geçişle birlikte yeni örgütlenmeler ve ikili, gruplar ve dünya çapında anlaşmalar ve birleşmeler biçiminde oldu. Birleşmiş Milletler dahil, bütün bunlar kurulu egemenliklerin tutulması, yürütülmesi, sürdürülmesini garantilemek için yapılmaktadır. Değişimler de egemenlik mücadelelerinin durumunun göstergesidir.

Bu gelişmeleri öven egemen görüşe göre, kültürel ürünler alışverişi anlatır; insanlar arasındaki anlayışı, dayanışmayı, yakınlığı sağlayan araçlar rolünü oynar. Bu tabi tabansız bir iddiadır. Çünkü kültürel alışverişin geçerli olabilmesi için en azından, örneğin Türklerin Amerikan kültür ürünlerini taklit ederek ve kullanarak tüketmeleriyle karşılaştırabilir bir oranda, Amerikalıların Türk kültürel ürünlerini kullanması gerekir. Türkiye’de Amerikan kültür ürünü var mı? Böyle bir soruya "Türkiye’de Türk kültürü ürünü üretiliyor mu?" sorusuyla cevap verelim. Peki, Amerika'da Türk kültür ürünleri tüketiliyor mu? Bu soruya da "Amerika’da Türkün ne olduğunu kaç kişi biliyor?" sorusuyla cevap vermek daha uygundur. Ne demek istiyorum? Amerika ile diğer ülkeler arasındaki kültürel alışverişte, tek yönlü bir egemenlik vardır: Amerikan kültürel ürünleri dışa doğru akar ve para da Amerika’ya doğru (Bak: Erdoğan, Varis, Schiller, Mattelart, Meyer, Boyd-Barret, Golding, Hamelink, Gubach).

Pozitivist okulun diğer bir iddiasına göre, Batının kültürü medeniyeti ve ilerlemeyi temsil eder. Dolayısıyla, bu kültürle karşılaşma ve yatmak medeniyet ve ilerlemeye gebelik yaratır. Bu iddiayla, Batı sömürgeciliği ve yeni-sömürgeciliği, yatmış gebelerden doğan çocuklarla işbirliğiyle, dünyayı iğfal etmiş ve etmektedir.

Avrupalılaşma ve modernleşmemizle birlikte, sürekli Batıyla kültürel alışverişte, kültürel kontakta bulunduk. Sonuç? Türk iletişim araçlarının ve kentlerden kasabalara kadar Anadolu popüler kültürünün örgütsel yapısında ve içeriğinde Batının egemenliğinin ötesinde Batının kendisi var artık. Bu denli "gelişme, ve ilerleme!."

Kalkınma ideolojisi Batı kapitalist toplumu ideal model olarak öne sürerken, geri bırakılmış ülkenin insanlarına kendi tarih ve kültürlerini kalkınma yolunda engel ve geri olarak gösterir. Ne zamandan beri Anadolu'nun popüler düğünü "salonda" yapılmaya başlandı? Anadolu’nun kendine özgü davullu zurnalı evlilik gibi popüler kültür pratiklerini geri, ilkel ve utanç verici olarak ne zamandan beri görmekteyiz? Modernleşme ve ilerleme adı altında kapitalist sermayenin halka mal olan halk tarafından kendisi ve halk için yapılan popüler kültür pratiklerinin dört duvar arasına veya televizyon denen kutuya hapsedilerek ücret karşılığı katılım ve seyirci yarattığından beri mi? Ne zamandan beri halk oyunları televizyon stüdyosuna hapsedildi? Cirit oyunları, sinsinler, yerel güreşler, imeceler, yardımlaşmaya dayanık yerel üretim ve iletişim ilişkileri, "bir varmış bir yokmuş" diye başlayan toplu masal anlatmalar, sözle ve şiirimsi biçimde iletilen efsaneler, destanlar, ağıtlar gibi Anadolu’nun popüler kültür pratiklerine ne oldu? Katledildi ve bir de baktık ki ticari çıkara ve ticari reklama dayalı kitle iletişim araçları içinde ölü ölü boy göstermeye başladılar. Bakın özel kitle iletişim araçları nasıl "kültürü ve iletişimi" imtiyazlı bir kullanımdan (TRT'den) alıyor ve herkesin kullanımına sunarak "demokratlaştırıyor", değil mi? Öbür kanalı çevir, allı pullu giysiler içinde (ve yüzünde on kiloluk Amerikan boyası ve üstünde başında yüz gramlık Fransız parfümüyle), Çoktan "kültürel iğfale uğramış” Eminem’in kılığına bürünmüşler "Haticem saçlarını dalga dalga taramış" diye zilli def çalıyorlar. Eh, oyunun adı: Satış. Okumuş ve kente göçmüş köylü çocuğu neden ve ne zamandan beri kendinden olanı ve anasını beğenmiyor? "Modern" Türkiye'nin "çağdaş" eğitiminden geçerek "çağdaşlaştırıldığından" beri mi? Modernleşerek ve çağdaşlaşarak (yani kapitalist çıkarın getirdiği kültür pratiğine sarılarak) "Magandalar ve Hanzolar" bile karakterlerini bu gelişmişlik ve ilerlemişlik ölçeğine vurularak kazanmaktadırlar, Neden?. Televizyonda, Laz zeybekçiler Lâz havasına değil artık Rock-n-Roll biçimlerine ve disko havasına halay çektiriliyorlar. Turistlere bu tür gösteri yapılıyor mu acaba?.