geyk.gif (7429 bytes) reindeer.gif (9123 bytes)GEYİKÇE KÖŞESİ

  VÜCUT DİLİ CEHALETİNİN KOLAY HAZMEDİLEN
VE
KÜLTÜREL İNCELEMELER RUHANİLİĞİNE AYKIRI DÜŞEN

DOLAYISIYLA

OKUTULMAMASI VE OKUNMAMASI GEREKEN YENİ ÇIKAN
BİR BAŞKA KİTABIMDAN BİR ŞEÇME

 Kültürel incelemelerde kültürel antropolojinin ölü veya canlı tarihsel insanını bulamayız. Onun yerine sadece göstergebilimcilerin kendi aralarında yarattıkları dille, metinlerde anlaşılmaz laflarla gezindiklerini görürüz. Kültürel incelemelerin çekiciliği en az iki öğede yatmaktadır.

Birincisi, okuma yazma bilmeyen annemin Arapça dille dua okurken duyduğu anlatılamaz derinlikteki doyumun göstergebilimde sağlamasıdır. Annem kendi başına, kendi evinin rahatlığında, kendi namazlasıyla, kıblesine dönmüş, evin verdiği huzur ve emniyette duasını ediyor. Annem gibi göstergebilimciler de dışarının keşmekeşliğinden, sıkıntılarından ve tehlikesinden maaşlı kölelikleriyle korunmuş bir şekilde (ve sınıfsal olarak da arınmış veya “semiosis” ile karşılıklı bağımlılıktan geçerek kendini başka sınıfla özdeştirerek; ne de olsa aydın, aydınca) dualar ve beddualar ediyorlar. Pavel (1989) daha acımasız bir şekilde, göstergebilimcilerin de annem gibi yererince okuma yazma bilmediklerini belirtmektedir. Pavel’e göre, yapısalcıların ve post yapısalcıların yazılarındaki muğlaklık, bu alanda yazanların çoğunun dilin felsefi sorunlarını inceleyemeyecek kadar kötü hazırlandıklarından kaynaklanan duydukları rahatsızlıktan dolayıdır: Stilsel muğlaklık, kimsenin usta olmadığı veya şüphe edecek cesareti bulamadığı bir bilimsel statünün işareti oldu.

İkincisi, endüstriyel yapıların, ticaretin ve tüccarlığın egemen olduğu akademik hayatta artık endüstriyel yapıların çıkarını eleştiriden geçerek kendi çıkarına dokunan “ekonomik indirgemecilikler” yapmanın “anlamsızlığıyla,” “bireysel faydasızlığıyla” ve bireysel kötü işlevselliğiyle” ilgilidir. Kültür ve değerlerle ilgili incelemeler çok daha faydalıdır, örneğin bir değer analizi reklamcılar ve pazarlama için çok önemli fırsatlar yaratır. Eğer, siz hem üretim tarzı ve ilişkilerinden bahsederek “ekonomik indirgemecilik” yapmak istemiyor, hem egemen düzenden hoşlanmıyor, hem de egemen düzeni eleştirenlerin akıbetine uğramak istemiyorsanız, o zaman özellikle Fiske ve Hartley türü eleştirel kültürel incelemeler yaparsınız. Egemen düzen sizi “derin eleştirel filozofluğunuz” nedeniyle alkışlar ve örneğin Habermas gibi falan ödüllendirilirsiniz.

Göstergebilim ile üretilmişe bakıldığında ve sadece bu üretilmişten hareket ederek anlamlandırma yapıldığında, en iyi şekliye yansımalardan (metinden) geçerek “ne olduğu” açıklanır. “Neden” olduğu sorusu dışarıda veya havada kalır. Saussure’ı eleştiren Slater’in (1997:141) belirttiği gibi, göstergebilimsel incelemede anlamlandırma sisteminin yapısı tanımlanmaktadır. Fakat, örneğin “neden BMW statü sembolüdür?”gibi tanımlamanın ötesine giderek köken araştırılmamaktadır. Araştırılamaz, çünkü nedensellik bağı kurabilmek için metinden ve metinsel ilişkiden (semiotics structures) çıkıp insanların yaşadığı toplumsallıktaki tarihsel ilişkilere bakmak gerekir. Göstergebilimin bu tür sosyal açıklamalar yapabilmesi için metin ve metinsel söylemin (discourse) dışına çıkması gerekir. Bir metin içindeki “formal” öğeler arasındaki bağı inceleyerek gerçek hayattaki örgütlü yapılar, yapılardaki olgular ve olgular arasındaki bağların doğasını anlayamayız. ……….

Yapısalcıların iddiasının aksine insan dil ve anlamlandırma sistemlerinin mahkumu değil, bu anlamlandırmanın çıkıp geldiği örgütlü ilişkiler sisteminin getirdiği kölelik mekanizmalarının mahkumudur. Kölenin dil ve ideolojiden geçerek kölelik düzenine vuruluşu dilin değil, dili de örgütleyen toplumsal yapının biçimlenişinden dolayıdır.

…………….

Yapısalcı göstergebilimde ilgi dil üzerinedir; dilin kullanımı ve üretimi ilgi noktası değildir. Valentin Volosinov’a göre, bir işaretin en önde gelen belirleyicisi, o işaretin diğer işaretlerle olan ilişkisi değil, kullanımın sosyal bağlamıdır (Fiske, 1992:299). Göstergebilimsel anlamlandırmada kodlayanın amacı, dinleyenin/okuyanın yorumu ya yoktur ya da marjinaldir. İnsanın günlük yaşamındaki pratikler, kültürel, sosyal, ekonomik ve siyasal bağlamlar görmezlikten gelinir. Analizde sosyal ve tarihsel koşullar yoktur. İnsanın yaşadığı ve ürettiği canlı bağlamın yerini cansız metinlerdeki söylemler alır.

 Benimki de kıskançlık valla… Tilkinin üzüme ulaşamayıp kötülemesi mi dersiniz yoksa başka bi’şiler mi?

Eyvaaah, son cümlede gene pek de bilimsel bir ifade kullanmadım; küfür mü ettim acibaaa? Post-yapısalcı ve post-modern tüketim duyarlılıkları incitmiş olmalıyııım; dolayısıyla, bütüüün yazdıklarım geçersiz. Ben zaten Karl Marks denen sakallı amcadan bi kelime bile okumadım; siyasal ekonomi konusunda bilmeden bi sürü boş laf ediyorum. Zaten okuduğunu anlayıp yorum yapacak kapasite bende nerdeeee… Çok acımasız mıyım? Hiç alakası yok, eğer bu dünyada benim gibi “çevreci deli veya Marksist budala veya sıradışı ve gayri ciddi hipi” yeterince olsaydı, dünya yalakaların, sahtekarların, psikolojik hastalıklarını siyasal ve ekonomik güçle giderenlerin ve benzerlerinin egemenliğinde olmazdı, bireyin çok daha özgürce yaşadığı çok daha güzel bir yer olurdu. Eğer insanlar dürüst olsaydıö doğruyu söyleyen dokuz köyden kovulmazdı.

Devamı yarın …

 Dikkat:

Bütün bunlar kültürel incelemelerin tümüyle geçersiz, yanlış, öznel uyduru olduğunu söylemiyorum. Her yaklaşım gerçeğin bir yanını belli ölçüde yakalar. Kültürel incelemeler de yakalıyor. Yakalıyor da neyi yakalıyor ve kimin için hangi gerçeği?