AKADEMİK DÜNYAYLA İLGİLİ
ACAYİP SORULAR VE CEVAPLAR
reindeer3.gif (9123 bytes)

SORU: Biz (kamu üniversiteleri) reklam endüstrilerinin ve medyanın takipçisi, onların beyinleri kirleten taklitçisi ve kapitalist pazarın maymunca yeniden-üreticisi miyiz?

CEVAP: Yooo haayııır. Sadece zamana uyuyoruz. Sen uyamıyorsan çatla. Akademik dünya, özellikle sosyal bilimlerde, farklı biçimlerde kendinin, üniversitenin ve toplumun üretimine katılan  ilginç gruplara sahiptir. Bu gruplar birbirinden kesin çizgilerle ayrılmamıştır, aksine bazıları birbirine çok benzer:

Birinci tür grup kendi materyal çıkarını endüstriyle veya devlet kurumlarıyla kurduğu ilişkilerle en iyi şekilde gerçekleştiren akıllılar grubudur. Bu grup için üniversite bireysel çıkar gerçekleştirme aracıdır, o kadar. Bu grup kendi çıkarını gerçekleştirmek için pazar pratığinin savunmasını yaparlar. Bu grup kendi özel çıkarı için ülkenin doğal ve insan kaynaklarının   satışına katılırlar. Bu satışı da gelişme olarak sunarlar. Doğru ama kimin gelişmesi diye soranlara çeşitli kulplar ve kılıflarla karşılık verirler. Bu grup oldukça materyal ve yönetimsel güç sahibidir. 

İkinci grup  umutlular grubudur. Onlar pazarın idelojik satışını kendine bireysel çıkar gelecek umuduyla yapar ve beklerler. Beklerler birileri onları keşfetsin diye ufak ufak girişimlerde bulunurlar. Bu gruptakiler çoğunlukla nasıl olduysa bir şekilde akademik hayata girmiş köylülerden ve diğer alt sınıflardan gelen ve entegre olmak isteyen hırslılardır.     

Üçüncü grup pazarın ideolojik bilincine kendini inandırmış aptallar grubudur. Aptaldırlar çünkü bedavadan, yani kendilerine hiçbir çıkar sağlamaksızın efendilerinin pazarının promosyonunu yaparlar. Bu grup çoğunlukla ikinci grubun pasif ve inanmış olanlarından oluşur.  

Dördüncü grup kendini burjuva sanan ve orta veya ortanın üstü rahat bir hayata sahip olan, bu hayatından memnun olan, kadın hakları, insan hakları, sivil toplum teraneleriyle demokratiklik satarak Batının değerlerini benimseyip geri kalmışlıktan kurtulmamız gerektiğini savunan Anadoluyu maganda bulan gruptur. Bunlar yanlışlıkla Türkiyede doğmuş Batılılardır: Batının tanımadığı ve Batıdan daha Batılı kendini bilmezler.    

Beşinci grup nasıl olduysa bir şekilde üniversiteye kapağı atmış, okula spor olsun diye gelip giden, bol lay lay lom eden, geyik muhabbetiyle gününü zenginleştirenler grubudur. Bu grupta hemen her gruptan olanlar vardır.

Altıncı grup beşinci gruba benzer, fakat çok farklıdır: Mecbur oldukları için bir kitap falan yazmışlardır; ingilizce bilmedikleri halde kitapları ingilizce referanslarla doludur; sosyal bilimleri örgütlü dedikodu sanırlar; zaten hayatları dedikodudur. Üniversitede dedikodudan, dolayısıyla huzursuz ve gergin bir ortamdan başka birşey üretmezler. Bu grup çalışmaksızın başarıya ulaşan ve güç sahibi olan bir bürokrasinin etken bir parçasıdır, çünkü tembellik kültürünün egemen olduğu bir örgüt yapısında kolayca sayısal çoğunluk elde ederler. Yalakalık ve kişisel çıkar ilişkileriyle diplomaların alındığı ve yükselinildiği bir ortamda en kestirme ve etkin yol budur. Bu grup akademik hayatın yüzkarası gruplardan biridir. Ama kendilerine toz kondurmazlar: Kendini hep haklı çıkaran edepsizliğe örnek bir grup.

Yedinci grup kendi halinde çalışan ve bu nedenle göze it dirseği gibi batan bir azınlıktır. Diğer grupları ilgisizlikleriyle rahatsız eden ve egemen kültürel pratiklere pek katılmadıkları için düşmanca gözlerle bakılan gruptur. Her şeyleri negatif bir şekilde abartılarak ginlik pratiklere sakız yapılır.

Sekizincş grup... siz ekleyin artık.

           

SORU: Biz özelleştirme ve demokratikleşme adı altında ülkenin zenginliklerini ve değerlerini satacak kadar para mı alıyoruz?

CEVAP: Yooo. O zaman neden? Cevabı siz verin artık.

SORU: Biz İki kuruş aylık ve önümüze serilen bazı kırıntılar uğruna pazar için bilinç yönetimi yapan akademisyen kılığındaki iş adamı müsveddesi şarlatanlar mıyız?

CEVAP: Valla bilmem ki. Siz ne diyorsunuz?

SORU: Her şey için bir zaman vardır; Çalışmak için, eğlenmek için, sevişmek için, dövüşmek için. Bizim çalışmamız, eğlenmemiz, sevişmemiz ve dövüşmemiz ne ve kimin için: Küresel pazarın tüketim, eğlence ve savaş endüstrileri vb için mi?

CEVAP:  Neee biliyiim. Sen söyle. Hadi durma söööyleö sevdiğiniii... (Kim söylüyordu bu türküyü).

SORU: Amerika”nın hiç bir özel üniversitesinde (dikkat devlet üniversitesi bile demiyorum) bir rektör veya fakülte dekanı yıllık başarı bilançosunu sunarken asla akademik olmayan girişimlerle başlamaz, hatta sözünü bile etmez. Türkiye’nin devlet üniversitelerinde (dikkat özel demiyorum) bu nasıl oluyor dersiniz?

CEVAP: Eeelbette Amerikan üniversitelerindeki gibi oluyor: Avrupa Birliğinden, Dünya Bankasından vb kuruluşlardan para getiren projeler ve İngilizce dergilerde yayınlanan makalelerden hiç bahsedilmiyor; sözü bile geçmiyor. Olurmu. Biz bağımsız ve onurlu akademisyenleriz. Ne yapılıyor Onun yerine? Türkçe yayın yapanlar büyük övgüyle anılıyor; bizim için gurur kaynağı oldukları belirtiliyor. Elbette, değerini ve kimliğini Avrupa’dan/Amerika’dan (yaní olamadıkları ama taklit ettikleri efendilerinden) geçerek değil de, kendinden geçerek tanımlayan insanlardan başka tür davranış beklenemez. Elbette devlet üniversitelerini bile ticarethaneye çeviren, pardon, çevirmeyen bir üretim ilişkileri ortamında, yeni sömürgelerin yeni yöneticilerine, gene pardon, bağmsız üniversitelerin bağımsız yöneticilerine ancak bu yakışır.

SORU: Peki öğrenciler?

CEVAP: Öğrenciler okuldalar. Okullar? ‘Schools are continuation of toilet training. Taking an exam is like taking a shit. You hold it in for weeks memorizing, just waiting for the right time. Then the time comes, and you sit on the toilet” (Jerry Rubin, Do it!, s. 211). Gerçi J. Rubin kibar duyarlılıkları tiksindirecek bir üslupla söylüyen manyak bir YİPPİE, ama eğitimin önemli özelliklerinden birini özlüce açıklıyor.

Okulla ve eğitimle ilgili makalem için buraya basın