ÖRGÜTLÜ ZAMAN VE YERDE
ÖRGÜTLÜ MATERYAL ÜRETİM İLİŞKİLERİ GERÇEĞİNDE
ONTOLOJİ İLE EPİSTEMOLOJİYİ BAĞLAYAN
BİR ÜCRETLİ KÖLEDEN
BAZI DÜŞÜNCELER KÖŞESİ

diyecektim; demedim, vazgeçtim.

NEDEN?   ÇÜNKÜreindeer3.gif (9123 bytes)

Geyik köşesinden akademik olmadığı için
ve

“kral elbisesini giymeyi unutmuş” deme yerine “kralın donu yok” diye yalın dil kullanan “söylemimden,” post-modern kapitalist ve burjuva feminist (veya burjuva feminist olduklarının farkında olmayan feminist) ve de özellikle post-modern koşuldaki duyarlılıkları incittiğim için
ve

beş yaşındaki kızımın bile (istediğimi yapmayacağını bildiği ve bildiğim halde) “baba teeveeyi biraz geriden seyret demen yeterli… öfkelenme” diye çıkarına uygun olduğu için biçimi öne geçiren ve özü hasır altı eden imajlar ve üsluplar egemenliğinde özü ancak “imaj yapılandırma ve ahlakı sekse indirgeyenlerin etiğine uygun biçimle sunarsam “dinleneceğimi” (laf!) öğrendiğim için

vazgeçtim.

(Valla, % 99 vazgeçtim. % 1’i de şu amaçla tutuyo’m: “to keep my sanity and humanity.” Bu dediğin bir şey satın alamazsa ne işe yarar?)

Dolayısıyla

şöyle dedim:

EVRENSEL, BAĞIMSIZ VE NESNEL ZAMAN VE YERDE
KARŞILIKLI BAĞIMLILIKTA DEMOKRATİK ÜRETİM İLİŞKİLERİ GERÇEĞİNDE
ONTOLOJİ İLE EPİSTEMOLOJİYİ FELSEFENİN FARKLI İKİ DALI OLARAK AYIRAN
BİR ÖZGÜR İNSANDAN BEKLENMEYEN DÜŞÜNCELER

Post-Marxsistler (veya post-yapısalcılar veya critical hermeneutics veya söylem analizcileri) için “discourse” evreni dışında olabilecek bir şey (olamaz çünkü dilin, dolayısıyla düşüncenin dışında gerçek yoktur deniyor), discourse tarafından ifade edilemeyen bir şey (olamaz çünkü discourse dışı gerçek yoktur) hiçbir anlamlı şekilde var olamaz ve discourse’u belirleyemez. Post-marxist (veya post-yapısalcı) söylem analizi yapanlar yapmasın veya tümüyle yanlış demiyorum. Merkezden edilen insan “discourse” sürecinde, doğru farkında olsa veya olmasa veya yanlış bilse de, örgütlü yer ve zamanda kendini ve sosyali üreten aktif aktördür. Bu üretme sırasında olanlar/yapılanlar insanın insanla ilişkisi olduğu kadar doğaya ilişkisini de gösterir ki bu da “discourse” dışındadır. “Discourse” denen şeye karar veren bir belirleyici vardır (ilahi güç mü? değil) ve bu belirleyiciye discourse’da söz verilmemiştir (ilahi gücün yerini “en büyük Fener” nasıl alıyor ve bunu diyen kim ve neden diyor?). İnsan faaliyetinin kendisi objektif faaliyettir ve metinlerde dondurulmuş ölü discourse bu faaliyetin yerini aldığında insan gerçeğinden uzaklaşma olasılığı artar: Sosyal bilimler söylemsel betimlemenin ötesinde insanın aktif üretim ilişkilerine bakmalıdır. Örneğin “kendi gibilerin üzerinde kullanılacak copu üreten emek neden o üretim ilişkilerine giriyor? Cobu üreten emek nasıl oluyor da bu üretenler greve gittiklerinde onları coplayan polis gücünün mülkiyetine geçiyor?” soruları incelenmelidir. Grev, polis copu, tarlada marul toplarken o maruldan bir parça yemeye hakkı olmayan insan v.b. ilişkiler insanın dilden geçerek anlamlandırdığı fakat dilin dışsında olandır; düşüncenin dışındadır; Ontoloji kafası kırılmış cop yapan emeğe “hayal görmüyorsun, kafan yarılmış, kanıyor, o halde varsın” der. Kafası kırılan bunu zaten derinden hissederek biliyor. Bilmesi ve bilinmesi gereken nasıl oluyor da kendi emeğinin bir ürünü onun kafasını kırma aracı oluyor? Kaderin bir oyunu mu? Siyasi düşünceler tarihinin bir aşamasında gerçeği tanımlayan “siyasi düşünce” mi? Dil dışında gerçek olmamasından dolayı mı?

Ben de ne sorup duruyorum yani: Eğitimcilerin eğitilmesi gerek demiş biri… Kim eğitecek ve kim nasıl eğitiyor ki bizi?