wpe1A5.jpg (7175 bytes)reindeer3.gif (9123 bytes)

Bir zamanlar biri “düşünüyorum o halde varım” demiş.

Varlığın kanıtı düşünmek ise, güzelim tavus kuşu ve moda soda maymunu Hayri(ye) yok demektir.

Dün varlığın ölçüsü yenip içilemeyen ve giyilemeyen düşünceydi;
Bugün varlığın ölçüsü çok daha somutlaştı: “
Tüketiyorum, o halde varım” diyor serbest pazarın serbest kölesi, pardon özgür insan.

Varlığın ve değerin kanıtı tüketim olunca, hem tavus kuşu hem de Hayri(ye) tükettikleri kadar var ve değerli oluyorlar.  

Düşünmek? Düşünceler, semiyotik analizler ve metinlerde gerçekleri aramalar ve televizyon önünde “karşıt anlamlandırmalar” ile mücadele verme, insanları bulundukları koşullardan bir milimetre bile öteye götüremez.

Ben, sadece yaşamın materyal koşulları elimden alınarak köleleştirilmemişim; aynı zamanda bu köleliğimi en çağdaş özgürlük olarak görmem sağlanarak köleliliğimi göremez duruma sokulmuşum veya görsem bile “var olanın en iyisi, bundan kötüleri de var” diye yorumlayarak köleliğimi iyileştirerek rahatlamış ve rahatlatılmışım.

Ben insanlığımdan edilmişim: Ben tüketiciyim, oy verenim, seçmenim, deneğim, öğrenciyim, profesörüm, işsizim… Adım söylendiğinde bile ben kendimden edilmişim. “Neliğimi” belirleyen kölelikteki görevsel neliğimdir: İnsan olarak ben bu görevsel niteliğimde “bir şeyim.” İşte bu “birşeylikte” ben, toplumda insanlığını ararken insanlığını bulduğunu sananım. Ben bu sanıyla insanlık satarken, sattıklarımın insanlıkla ilişkisi insanlığa yapılan haksızlık, gaddarlık ve hatta insanlik adına işlenen cinayetlerdir. Ben toplum yoluyla var olan değil, toplumu yolarak ve soyarak varlıklarını ve değerlerini bulanlara  gıpta ederek bakanım. Benim derdim ne?