İLETİŞİM nedir?

 

Örgütlü yapıları, güç ve çıkar ilişkilerini katmaksızın, insandan başlayıp iletişime doğru gidelim:

İnsan kendi fiziksel varlığını sürdürebilmek için yemek, içmek ve barınmak gibi temel ve zorunlu gereksinimlere sahiptir. Zorunludur çünkü o gereksinimleri gideremezse, fiziksel varlığını sürdüremez; açlıktan veya susuzluktan ölür. Normal insan doğuştan bu gereksinimleri hisseden bir biyolojik yapıya sahiptir. Bir gereksinimi  hissetmek yeterli değildir. Hissedilen gereksinimi giderebilmek gerekir.

Bebek örneği:  

Bebek bu gereksinimi hisseder, fakat gereksinimi nasıl gidereceğine karar verme ve bu karara göre faaliyete geçme, faaliyet sonucunda gereksinimini giderme seviyesinde bir gelişmeye, beceriye/yeteneğe henüz sahip değildir. Bebek annesine (diğer insanlara) bağımlıdır. Dolayısıyla, açlığı hisseden normal bebek, açlığın farkında olur, bu açlığı gidermesi için en temel faaliyete geçer: Ağlar veya ağzıyla meme arar.  Böylece onu besleyeceklere açlığını bildirir. Dikkat edersek, bebek açıkıyor, bunu hissediyor, açlığının giderilmesi için yapabildiği bir veya iki faaliyete geçiyor ki bu faaliyet de ağlamak veya ağzıyla meme arayışı yapmak. Bebek ağlayarak diğer insanlara "birşey veya bir şeyler söylemeye (açlığını bildirmeye) çalışıyor. Diğer insanlar da, önceki deneyimlerine bağlı olarak "bebeğin neden ağladığını" tahmine çalışıyorlar ve bu tahminlere bağlı olarak yaptıkları faaliyetlerle bebeğin ne istediğini (neden ağladığını) bulmaya  ve ona göre gereğini yapmaya çalışıyorlar.

Peki iletişim tüm bu olanlarda nerede?

İletişim yukarıda anlatılanların her anında vardır:

(a) Biyolojik yapıda (vücutta) iletişim yoksa, örneğin, bebek/insan asla acıktığını veya susadığını hissedemez. Hissedebilmesi için, miğdedeki enformasyon toplayıcı ve taşıyıcı  duyu nöronların, bu enformasyonları merkezi sistemde analiz edip sonuç çıkararak motor-nöronlara bildiren ara-nöronların, ve merkezi sinir sistemindeki ara nöronlardan aldıkları bilgiyi kas ve salgı bezi gibi yapılara ileten motor nöronların olması ve gereği gibi çalışması gerekir. Bu nöronlarda veya sinir sistemin her hangi bir noktasında hasar/engellenme/durdurma olursa, örneğin. "bilgi" iletilmediği için, açlık hissedilmez. Hissedilmeyen açlık için de bir şey yeme faaliyeti gereksinimi de ortadan kalkar. Tıp dünyasında bu bilindiği için, örneğin bir ağrının haberinin beyne ulaşmasını engelleyen "ağrı kesiciler" (blockers) kullanılır. Ağrı kesici "ağrının nedenini ortadan kaldırmaz, ağrıyı ortadan kaldırmaz, sadece ağrının beyne haber verilerek hissedilmesini (bilinmesini) engeller. Ağrıyı hissetmezsin,  hatta uyuşturucunun etkisiyle "kafayı bulursun," hoş hissedersin, uçarsın bile: Baş ağrısı ordadır, ama sen başka alemdesindir. Blocker denen kimyasal ilaçlarla, örneğin, insanın "endüstriyel bir üründeki kötü veya iğrenç bir tadı alması" (receptörlerin algısı engellenerek veya receptörler bir şekilde yok edilerek) ortadan kaldırılabilir Elbette, blocker denen ilaçlarla "dengesi bozulmuş bir sistemde, dengeyi bozan alt-yapının (örneğin bir salgının) işlevi kontrol edilerek, denge sağalnır.  Özlüce, iletişim insanın  biyolojik/fiziki varlığını sürdürmesinin zorunlu koşuludur. Bu fiziki varlıkta iletişimin durması demek, insan denen canlı birimin ölmesi demektir. Vücudun her parçası kendisiyle ve parçası olduğu diğer parçalarla işlevsel ilişki içindedir. Bu ilişkiyi de iletişimle gerçekleştirir. Miğdenin kendi işleviyle ilgili veya diğer organlarla ilgili iletişiminin kesilmesi demek, miğdenin işlevini yerine getirmemesi demektir ki, bu da doğal koşullarda kısa sürede ölüm demektir. Dolayısıyla, iletişim fiziksel varlığın zorunlu koşuludur; bu koşulun aksaması demek, aksayan yanın karakterine göre fiziksel varlığın aksaması veya yok olması demektir. Canlı vücudun varlığı iletişimin varlığını gerektirir; canlı vücutta iletişimin bir şekilde yok olması, canlı vücudun yok olması için yeterli koşuldur.  

Yukarıdaki örnekte, iletişimle ilgili bir gerçek daha ortaya çıkmaktadır: Fiziksel varlığın sürdürülmesinin zorunlu koşulu olan iletişimi sağlayan yapıda bir sorun varsa, bu sorunu giderecek  veya semptomlarını giderecek "iletişime ait tedbirler" alınabilir veya "iletişime ait düzeltmeler"  yapılabilir. Bunu da tıp bilimi yapmaktadır.  (Ama ne yazık ki, tıp bilimi kapitalist endüstriyel yapının bir parçası olduğu için,  önleyici tıp (preventive medicine) araştırmaları yerine daha çok endüstriyel pazar için sürekliliği sağlayan "semptom giderici"  ve "olay olduktan sonra, giderici" araştırmalar üzerinde yoğunlaşmaktadır).    

(b) insanların bir arada yaşadığı ve ilişkide bulunduğu toplumsal  yapıda iletişim, bebek örneğinde, bebeğin ağlayarak sorununu bildirmesi ve ona bakan insanların da bu ağlamanın nedenini (sorunu, bebeğin istediğini) sapayarak, bebeğin gereksinimini giderecek faaliyetleri yapmasını olası kılan zorunlu koşullardan biridir. Dolayısıyla, örnek olarak verdiğimiz "bebeğin hissetmesi ve ağlamasıyla" başlayan ilişkisel zaman kesitinden başlayarak, bunun diğerleri tarafından görülmesi, ne istediği hakkında düşünülmesi, hatta orada birden fazla kişi varsa, onlar arasında bebeğin ne istediği veya sorunu hakkında konuşulması ve tartışılması, ardından çeşitli  faaliyetlerle tespite ve giderilmeye devam edilmesi ve sonucunda da giderilmesine kadar uzanan zaman kesitine kadar tüm anlar, düşünceler, kararlar, faaliyetler ve ilişkilerde birbirine bağlı iletişimler vardır. Bu iletişimlere bakıldığında, öncelikle, birbirine bağlı iki tür iletişim görürüz:

(1) Birincisi bebeğin açlığını hissetmesi ve giderilmesi için ağlaması ile başlayan ve yakın çevresindeki birinin veya birilerinin onu görüp "bebek ağlıyor, nesi var acaba?" diye düşünmesiyle devam eden bir içsel iletişim, insanın kendi kendisiyle iletişimi vardır.

(2) Bebek ile bebeğin neden ağladığını bulmaya ve bebeğin gereksinimini gidermeye çalışan, örneğin, anne ile bebek arasındaki "ağlama-gereksinim" giderme ilişkisiyle gelen iletişimler vardır. Bu iletişime annenin yanındakiler de dahil olabilir. Anne ile bebek arasındaki ilişkiyle gelen ve bu sırada, örneğin "çocuğun gazi var" diyen babaya "sen ne anlarsın televizyonunu seyret sen" diye yanıt veren anne ile babanın bu bağlamdaki iletişimini de ortaya çıkaran iletişime "kişiler arası iletişim" denir. Bu iletişim bir aile ortamında olabileceği gibi, iki kişinin olduğu her mekan ve zamanda olabilir.

Yukarıdaki örneğe baktığımızda, her insan gereksiniminde, gereksinimle ilgili düşünce ve kararda, yapılan her faaliyette "iletişimlerin" olduğunu görürüz. Hiçbir gereksinim ve faaliyet, hiçbir düşünce ve karar, iletişim olmadan asla gerçekleştirilemez. İletişim yoksa, insan gereksinimini hissedemez; gereksinimi üzerine düşünemez; gereksinimini gidermek için karar veremez; gereksinimini gidermek için gerekli faaliyette bulunamaz; gereksinimini gidermek için ve faaliyette bulunabilmek için ne doğayla ne de diğer insanlarla ilişki urabilir (ilişki kuramaz). İletişim insanın sadece fiziksel varlığının değil, aynı zamanda toplumsal varlığının da zorunjlu bir koşuludur. iletişim yoksa, toplum da yok demektir. "İletişimsizlik" demek "iletişimin olmaması" demektir; bu da insanın ve toplumun/topluluğun olmaması demektir. 

özetlersek: iletişim insanın fiziksel ve toplumsal varoluşunun zorunlu koşullarından biridir. İletişim olmazsa insan ve toplum olmaz. İnsan ve toplum var ise, iletişimin ortadan kalktığında, insan da toplum da ortadan kalkar. (Bunu yazarken, sürekli olarak kitleler halinde yok edilen diğer varlıkların, eğer bilişleri gelişmiş olsaydı, diyecekleri aklıma geldi: keşke yok olsa; en iyi insan ölü insandır! Yanıtım: İnsanın kendini yok ettiği zamanı da gelecek, ama o sirada dünyayı da yaşanmaz hale getirecek bu gidişle).

Ağlamak iletişim midir? Söz söylemek, yazı yazmak, mesaj göndermek, el sallamak iletişim midir?

Hayır değildir. Bebek ağlar veya çaresiz kalan biri ağlar, ağlama "iletişimle bir anlam iletme" aracıdır. Söz iletişim değildir; söz kullanarak biz sözlü iletişimi gerçekleştiririz. yazı yazmak, mesaj göndermek ve el sallamak da, aynı şekilde, bir anlamı ileterek bir amacı gerçekleştirmeyi, bir ilişkiyi kurmayı veya sürdürmeyi veya bitirmeyi sağlamaya çalışırız. Dolayısıyla, araç ile "iletişimi" karıştırmamak gerek. Söz iletişimi gerçekleştirme aracıdır, iletişimin kendisi değildir. 

İlişki ile iletişim aynı mıdır?

Bir gereksinimi gidermek için doğayla ve diğer insanlarla ilişkide bulunuruz. İlişki düşünsel ve fiziksel faaliyetler gerektirir, çünkü ilişki faaliyetin içeriğidir. Bu faaliyetlerden geçerek ilişki, diğer zorunlu gerekler yanında, ancak iletişimle kurulabilir. Diğer bir deyimle faaliyetin olmasını sağlayan ve içeriğinin karakterini belirleyen insan bunu ancak iletişimden geçerek yapabilir.  

Her faaliyet/eylem iletişim içerir mi? İletişimsel eylem ve iletişimsel olmayan eylem

Evet. Biz, faaliyetin iletişimsel karakteri ölçüsünü kullanarak, bir eylemi iletişime ait (iletişimsel) eylem ve iletişime ait olmayan eylem olarak ayırt edebiliriz.

iletişimsel eylem, bakıldığında iletişime ait olduğu kolayca, açıkça görülen faaliyetlerdir: Bir mesaj çeken, bir yazı yazan veya konuşma yapan insanın faaliyeti "iletişimsel eylemdir." Dikkat edersek, bu faaliyete "iletişim" demiyoruz; "iletişime ait eylem" diyoruz; çünkü bu eylem (örneğin konuşma) iletişim değildir, iletişimi gerçekleştirmek için yapılan bir faaliyettir.

Yürümek, koşmak, yemek yemek, "iletişimsel eylem" olarak nitelenmez. Yemek yiyen normal bir insan, bir iletişimi gerçekleştirme için yemek yemez, öncelikle, bir fiziksel gereksinimi gidermek için yemek yer.  Fakat yemek yemenin hissedimlesinden  başlayarak yapılan tüm düşünsel ve fiziksel ve de ilişkisel faaliyetler silsilesi/kümesi ancak iletişimle gerçekleşebilir ve birçok iletişimleri taşır. yemek yeme sosyalleştiği ve ardından da fetişleştirildiği, modanın, gösterinin, statünün bir parçası olduğu andan itibaren, artık yemek yemek sadece yemek yeme ile ilgili iletişimleri içermez, aynı zamanda birçok siyasal, ekonomik, kültürel, sosyo-psikolojik ve patalojik iletişimleri de içerir.

İletişim ne yapar?

"İletişim" hiç bir şey yapamaz, demokratik veya antidemokratik devrimler yapamaz; toplumu geliştirmez; demokrasiyi ve özgürlüğü getirmez, getiremez; çünkü iletişim denen "yapan aktör" (özne, kişi) değildir. Yapan insandır. İnsan ne yapıyorsa onu iletişimi amacı için araç olarak kullanarak yapar. Yani, bir şeyden sorumlu olan iletişim (veya medya, televizyon, anayasa, yasa, trafik canavarı denen var olmayan bir canavar) değildir; o şeyi yapan veya yaptıran insandır. 

Diğer ayrıntılar için lütfen web sayfamdaki iletişimin ne olduğuyla ilgili diğer seçenekleri seçin veya benim İletişimi Anlamak kitabımın son baskısını okuyun.         

Örgütlü yapıları, güç ve çıkar ilişkilerini katarsak iletişime ne olur?

İletişime bir şey olmaz. Canlı değil ki. Sadece insanlar arası iletişimin doğası, insanların kendilerini ve ötekileri nasıl ürettiğine (yaşadıkları üretim tarzı ve ilişkilerinin karakterine) göre şekillendirilir.   

Topluma yaşayan insan, çeşitli örgütlü yapılardaki güç ve çıkar ilişkilerinde bir yerde yer alır. O yerde, insan kendini, güç ve çıkar ilişkilerindeki egemenlikleri ve mücadeleleri yeni-den üretir günlük faaliyetleriyle. İletişime bir şey olmaz; iletişim güç ve çıkar mücadelelerinin, egemenliklerin, boyunsunmaların ve boyusundurmaların, başkaldırıların, mücadelelerin, iyi ile kötünün, yalan ile doğrunun çekişmesinin, özlüce günlük retim, dağıtım, bölüşüm ve tüketim ilişkilerinin bir parçası olur.

iletişim araçlarını üretim, dağıtım ve tüketimde kontrol edenlerin öznel gerçekleri  genel gerçekler olarak yaygın dolaşıma sokulur.

İletişim araçları egemenliğin destekleme araçları olur. Biliş yönetimi makineleri yaygınlaşır.

İletişim egemenliğin baskı kurma ve uygulama için kullandığı yollardan önde gelenlerden biri olur.

İletişim ile sayısız hurafeler, uydurular, masallar, yalanlar ve uyutarak eglendirme mekanizmaları geliştirirlir ve yaygınlaştırılır.

  Yukarıdakilerle ilgili ayrıntılar için, iletişimele ilgili diğer seçenekleri "tıklayıp" okumanız gerekir veya benim İletişimi Anlamak kitabının son baskısını okumanız gerekir. 

            

.