MEDYA EMPERYALİZMİ,
KÜLTÜREL EGEMENLİK

irfan erdogan 

Genellikle 1960'dan beri ideolojik emperyalizm, kültürel emperyalizm, yeni-emperyalizm, medya emperyalizmi kavramları sık sık kullanılmaya başlandı. Medya emperyalizmi uluslararası medya ilişkileri için kullanıldı.

Kültürel alan neden ve ne kadar önemli? Buna cevabın Schiller’in "İletişim ve kültürel egemenlik" kitabının önsözündeki açıklamasıyla vermeye başlayalım: Gerçi egemenliğin ekonomik ölçüleri (kapitalin ve pazarın kontrolü, uluslararası finansın alt-yapısı) artan bir şekilde iyice anlaşılmaktadır, fakat kültürel iletişim güç kaynakları daha yeni anlaşılmaya başlanmaktadır. Bilinci etkileyen güçler bir cemiyetin kendisinin, amaçlarının karakteri ve yönünün önemli belirleyicileridir. Bir ulus içinde ve uluslararasında iletişimler ve imajlar ve görüntülerin akımı, özellikle gelişmiş ve egemenlik altındakiler arasındaki akım, çok büyük bir öneme sahiptir. Yıllarca verilen bir ulusal bağımsızlık savaşı kazanıldığında, eğer görünüşte yok edilen egemen güçten alınan değerler ve amaçlar tarafından engellenirse ne olur, bu bağımsızlığın anlamı nedir? Bu soruyla, Schiller gerçekte, doğrudan-kolonicilikten yeni-koloniciliğe geçişi anlatıyor ve yeni-sömürgeciliğin ana karakterini özetliyor. Yeni sömürgeciliğin kültürel egemenliğinde ilişkiler ve iletişimin kaynağı, karakteri ve içeriği, değişen ölçülerde, direk kolonicilikteki emir ve yapma ilişki yapısını yansıtır.

Boyd-Barrett'e göre (1977) medya emperyalizm (a) bir ülkedeki medya içeriği veya mülkiyet, yapı ve dağıtımı, bir diğer ülke veya ülkelerin medya çıkarları tarafından önemli dış baskılara tabi tutulması sürecidir. Boyd'un bu tanımlaması sürecin "kasıtlı" olduğunu anlattığı için, sürecin krizler dışında kasıtlı olmadığı, kendi kendine çalışan ve ilgili ülkelerin orantılı olarak karşılıklı katıldığı bir karaktere sahip olduğunu söyleyenler tarafından eleştirilmiştir.

Kapitalist pazar mekanizmasının çalışması biçiminin kendisi kasıtı getirir; kar kasıttır. Kasıt iletişimin sonuç arayan amacıdır. Haberi, programı mesajı paketleme biçimi kasıttır. Dolayısıyla, kasıt olmadığı veya kasıta çok ağırlık verildiği eleştirisi kasıtın her seferinde bilinçli hesaplı girişim olarak tanımlar ve herhangi bir durumda bu tanımlamaya göre kasıt yerine "normal bir ilişki veya oluşum" görünümüne bakıp kasıt kavramının çok ağır olduğu eleştirisiyle gelinir. Kasıt daima vardır. Kasıtın olmaması için iletişimin veya ilişkinin amaçsız olması gerekir ki, amaçsızlık insan ilişkisinde, yok göründüğü yerde bile vardır.

Schiller (1976) süreci kültürel açıdan tanımlamıştır: Kültürel emperyalizm bir toplumun modern dünya sistemine getiriliş süreçlerinin toplamıdır, toplumun egemen tabakası sosyal kurumları bu sistemin değer ve yapılarına benzeşmeye, veya teşvike, nasıl çekildiği, baskı altına alındığı, zorlandığı ve hatta bazen rüşvet verildiğidir. Mattelart (1994) emperyalist sürecin karmaşıklığını ve yerel, ulusal ve uluslararası boyutları arasındaki bağların, kültürel emperyalizm ve kültürel bağımlılığın üzerinde yapılan incelemelerin bize kültürel egemenlik hakkında değerli bilgiler verdiğini belirtir. İngiliz kültürel incelemeleri kültürel bağımlılığın pasif bir egemenlik biçimi olmadığını, fakat (a) daima savunulan ve ayarlamalar yapılan, ve direnmeye ve meydan okumaya açık olan hegemonyacı ilişkiler olduğunu belirtirler. Buna göre, bazı incelemeler sadece medyanın nasıl ideolojiyi yeniden-ürettiği ve izleyiciyi pozisyonlandırdığını incelemez, aynı zamanda alttaki sınıfların direnişini ve kendi kültürel biçim ve pratiklerini yarattığını araştırır.

Galtung (1979) iletişim emperyalizmi ile kültürel emperyalizm arasındaki ilişkiye eğildi: İetişim emperyalizmi kültürel emperyalizme götürür. Gelişmiş Batı "feodal iletişim şebekeleri" üzerinde egemenlik kurmuştur. Dengesizlik sürecinde, azgelişmişlerin yönetici elitleri kendi gibi diğer ülkelerden haber yerine, gelişmişlerden haberle ilgilenirler Gelişmiş Batı az gelişmiş için neyin habere değer olduğunu tanımlar. Medya ile kullanıcılar olayları "batının gözüyle" görmeye başlar. Kültürsel kimlik geriler, milli bağımsızlık kaybolur, siyasal bağımsızlık gider. Günümüzdeki uluslararası iletişim düzeni reformla düzeltilemez. Reformcuların önerileri (artan yardım, teknoloji, eğitim) " kozmetik ameliyattır."

 

NOT: İletişimi Anlamak kitabımda çok daha ayrıntılı bir bölüm var. Öteki Kuram ve Kapitalizm, Modernleşme, Postmodernizm ve İletişim kitaplarında da…