BURJUVA FEMİNİZMİN TECAVÜZÜ reindeer3.gif (9123 bytes)          

En az iki tür burjuva feministi vardır: Birincisi geri zekalılaştırılmış olan ve cahilce bilgiçlik taslayandır. Bu  zavallı ve tehlikeli kadın olmayı bilmeyen kadın erkeği gereği gibi tüketemediği için kendini ve gücü yettiği başkalarını ezerek intikam alırken kapitalizmin  hasta bilincini ve davranış biçimini yayar: Virüs  gibi bir şeydir kendisi ve yaydığı... İkincisi ne yaptığını çok  iyi bilen iş adamıdır (kadın ve  erkek): birinci türdeki geri zekalılaştırdığını da kullanarak güç ve para  kazanır.         

Ben küçükken sağ omzumda iyilik meleği ve sol omzumda da kötülük meleği olduğuna inanırdım. Sadece iyilik ve kötülüklerimizi yazmayan aynı zamanda bizi iyiliğe ve kötülüğe yönlendiren meleklerdi bunlar. Bunlardan biri şeytan. Bize böyle öğretmişlerdi. Burjuvazi teolojiden biçim değiştirerek çaldığı puritanizmi (ahlakça saf ve temiz olmayı) her  alanda kendi çıkarı için  kullanır.  Teolojik kandırmayı siyasal alanda kendisi kullanırken teolojinin asıl temsilcilerini siyaset dışı bırakır. Temsili demokrasi uydurusuyla ve kapitalist pazarın çıkarına göre biçimlendirilmiş bilinç yönetimiyle yeni ahlak ilkeleri yaratır.  Bu  yeni burjuva ahlakında, sağ omzumuzdaki melek vücudumuzun üst yarısına ve sol omzumuzdaki melek (daha doğrusu kötü olan, şeytan) da belimizden aşağısına taşındı. Böylece, iyilik meleği iyi olan üst-yapıyı –serbest pazar ilkeleri, özelleştirme, özgürlük, devletin küçülmesi, bireycilik, yasalar, düzen, modern teknolojilerle yayılan enformasyon ve bilgi, etik vb—yüceltirken ve etiği bunların iyi yapılmasına, ahlakı ise cinsel olana indirgeyerek idare eder. Bu  sırada, şeytan da her şeyi ekonomiye –-elinde tapusu olmadıkça, yani mülkiyet haklarına sahip olmadıkça günah veya suç sayılan cinsel faaliyete— indirgeyip alt-yapıya bizi yönlendirip, Havva’nın sunduğu elmayı yememizi teşvik ederek suça ve kötülüğe teşvik etmektedir. Yani, şeytanlar şeytanca iş görürken şeytanı lanetlemekte ve iyilik meleği imajıyla poz satmaktalar!!. Burjuva feministleri bu ilişki  ve etikte bir dengesizlik görmekte: Çünkü (ah, ah burada gerçeği çok iyi anlatan bir eylem ve ilişki fiili var, onu kullanmam gerekiyor, ama kullanamam, çünkü eleştirel bilinçlerin bile hala yukarıda belirttiğim mülkiyet ilişkilerinin getirdiği “uygun söylem” tarzıyla şekillendiği bir zamanda yaşıyoruz hala)… Neyse çünkü, kendilerini edilgen görmekte ve çözümü aynı üretim tarzı içinde etken olmakta aramaktalar. İpe düzülenin, ipe düzme özleminin pazar genişlemesi ve kontrolü için yaratılması denir buna…. Cinsiyeti sömüren ve bireysel özgürlük  taslayan bu burjuva pazar oyununa göre, örneğin kadınlar erkek egemenliği ve erkek güç uygulaması nedeniyle, pazarda madur kalmakta, ya hiç ya da yeterince temsil edilmemektedir. Yani, yukarıda şeytanın yaptırdığı pratikler var ya, onlarda erkekler gibi aktif ve seçici olamamaktadırlar Ne demek istediğimi açıkça anlamak için, Cosmopolitan dergisinin birkaç sayısına bakmak gerek. Orada burjuva feminist pratiğin ne aradığı kolayca anlaşılır: Kadının kullanıcı ve tüketici olması (birisi içimden, sanki değilmiş gibi diyor! Örneğin bizim iki çift ayakkabımız bile yokken, onlar –mazlumlar— ayakkabılarının sayısını bile bilmiyor. Gecekondularda çocuklar yemek için hasret çekerken, bazılarımızın kızı yemek yemiyor. “Babası “ye” dediğinde, kız annesine dönüyor ve iş bitiyor). Sadece bir örnek olarak baktığımız bu magazinde, moda ve kozmetik endüstrilerinin emtialaştırdığı  ve burjuva feminizminin desteklediği çarpık bir biliş verilmekte ve bilinç işlenmektedir. Bu bilişte, emtialaştırılan kadına seks ve alışveriş pazarında güç kazanması bilinci veriliyor. Bu gücün de kazanılması pazarda eşit temsilden, dolayısıyla daha çok kullanma ve tüketme kapasitesi elde etmesinden geçerek olacağı savunuluyor: Pozitivist-empiricismin nicel dağılımla aradığı eşitlik ve özgürlük mantığı denir buna... Aynı mantık ücretlerde de yansır: Sendikalar ve liberaller ve de elbette en insancıl feministler “eşit işe eşit ücret” ve ücretlerin iyileştirilmesiyle erkek egemen  tacizin ve tecavüzün ortadan kalkacağını ve demokratik bir üretim, dağıtım ve tüketim ilişkisinin kurulacağını beklerler.

Ben ve sen aldığımız ücret ve maaşla, ücret politikalarına en küçük bir etkide bulunamamakla her gün tecavüze uğramıyor muyuz? İş yerinde erkek yerine kadın yönetici  gelecek; ilişki tarzları ve ücret politikaları değişecek mi? İş koşulları ve ücret politikalarını erkek mi belirliyor? Erkek  belirliyorsa, sorunun nedeni  erkek mi? Ben “ekonomik kriz var, mahvoluyoruz” diye ağlayanların, bunu  söylerken aynı anda, villalarını yenileme yarışlarını görüyor ve o paranın nasıl kazanıldığını düşünerek tecavüzün kapsamı ve şiddetini hissediyorum her gün. Eğitim sistemini değiştirerek teolojinin pazar çıkarlarını yaymak isteyen bir güç (örneğin Müsiad) ile egemen konumunu muhafaza etmek isteyen bir diğer güç (tüsiad) arasındaki dövüşte ve anlaşmada ben çimenim: Her ikisi de bana tecavüz ediyor sürekli. Ben hiç bir şey yapamıyorum. Ben  erkeğim. Bu tecavüzü yapanlar arasında kadınların sayısı giderek artmaktadır. Hatta türbanlı kadınlar bile. 

Yani! tecavüz tanımımızı ve yaşam ve mutluluk için mücadele konularını ve alanını Cosmopolitan’ın sayfalarında sunulanların dışına taşımamız gerekir. Bir okulda ve hiçbir yerde ne “kızlık muayenesi” zihniyeti temeline dayanan ne de seksüel engellenmişlikleri de taşıyan erkek taşlama ve erkek haşlaması feminizminin parçası olmamak gerekir. Güçsüzlüğün nedenini erkekte arayıp, güçlülüğü “yatacağım kişiyi ben seçerim” özgürlüğünde bulunca, Kozmopolitanı üreten ve destekleyen sermayenin (özellikle moda, kozmetik, televoledeki yaşam-eğlence biçimlerinin) ürünlerinden geçerek yaşamın değerini anlamlandıran insanlar oluruz: Bu tür düşünce ve pratik özgürlüğü değil, “uzun saçlının kısa akıllı olduğunu” ispatlar. (Yatacağı erkeği kendi seçen kızlardan erkeklerin şikayeti olacağını hiç sanmıyorum. Ama sorun bu değil. Hele bakarak, dokunarak ve teklifte bulunarak yapılan  taciz de asıl sorun  değil. Ama  bunlar sorun yapılır ve öne  çıkarılır; böylece asıl taciz ve tecavüz işi rahatça devam eder).  

Yani, iletişimde gündem hazırlama okuyoruz ve gündem hazırlamayla gelen “tuzaklardan” anlamsızı içe alıp, anlamlıyı dışarıda bırakmaktan bahsediyoruz. Gündem hazırlamada tecavüz gibi anlamlı olan içe alınıyor; bu anlamlı olan, teolojiden çalınan ve yeniden şekillendirilen burjuva feminizminin “kullan at mantığına dayanan insan tüketimine yönelik” puritanizmiyle ve kapitalist pazar çıkarlarını destekleyen bilinçle dolduruluyor; sonra, çay-kahve toplantılarındaki dedikodularda tecavüz mitolojileri üreterek engellenmişlikler ve bireysel "keşkeler" ve de umutsuz "umutlar" tatmin ediliyor. Bunun ötesine geçmek gerek.

Umarım ne demek istediğim anlaşıldı: Tecavüz, üretim biçiminin ve bu biçimin ilişkilerinin doğasının bir parçasıdır. Tecavüz konusunda cinsel tecavüz, en son yer, kulağımızın arkası… Toplumsal ve bireysel var oluş sorunlarını tek bir alana indirgememek gerekir. Tek bir alandaki sorunlara da nasıl yaklaşılacağına dikkat etmek gerekir.

Yani:

Biraz da normalleştirilmiş, meşrulaştırılmış tecavüzlere dikkatimizi çevirsek?

Öncelikleri doğru saptasak.

Medya gibi gündem hazırlamasak.

Dayanışma kursak.

N’olur dersiniz?

Çayırsak, çayır olduğumuzu bilelim.

Birbirimize fillik taslamayalım. Ne filiz ne de filler için oradayız.

Ama filler üstümüzde.

Biz alta serecek birilerini arıyoruz; fillerin  ayakları altında, fillerin  oyununu oynamaya çalışıyoruz.  

Burjuva feminist çığırtkanlığı bırakalım; doğru ağaca havlayalım (bu biraz Amerikanca deyimden çeviri oldu).

Fil misin, çayır mısın, tüketimle ve fillik umuduyla fillik taslayan çayfilimsi misin?