KADININ ZİNCİRİNE VURULUŞU

KADININ ÖDÜL OLMASI

KAPİTALİZMDE KADININ ÖZGÜRLÜĞÜ

 

irfan erdogan

 

Kadınlar her ülkede nüfusun en az yarısını oluştururlar. Bu yarı diğer yarıya nazaran her ülkede değişen ölçüde ikinci sınıf insan olarak muameleden direk köleliğe kadar farklı durumda toplumda yer alırlar. Kadın sorunu ne önemi az olan ne de ikincil bir sorundur. Köleliğin her çeşidinden en çok zarar gören ve en çok ezilen kadın olmuştur ve olmaktadır. Ev ve hizmet pozisyonu içinde sıkıştırılmış kadınların kölelik zincirine vuruluşunun en önde gelen sonuçlarından biri çocuklarının köleliliğe sosyalizasyonuna katkıda bulunmasıdır.

Kadın konusu insanlar arası ilişkilerde hem ilk eşitsizliğin ve köleliğin örneği hem de eşitsizliğin ve köleliğin haklı çıkarılması için kullanılır. Her iki kullanım biçiminde de anlatıma çoğunlukla dindeki yaratılış, görev ve sorumluluklarla başlanır. Nasıl ki her ikisi de amaç bakımından birbirine zıt ise yorum ve anlatım bakımından da birbirinden ayrılırlar. Örneğin benim amacım “sana beni hayvan gibi kullanma hakkını kim verdi” diye dayaktan sonra ağlayan avradıma “ulan Allah bile Kuran’da, bırak Kuran’ı bütün kutsal kitaplarda bana hizmet etmen gerektiğini söylüyor” diye karşılık vererek bir tekme daha vurmamı haklı çıkarmak ve bu vuruşu avradımın “Allah razı olsun, elin dert görmesin, hakkettim valla, kocanın vurduğu yerde mor ve kanlı-kırmızı gül biter” diyerek boyunsunmasını, “ezen eli” öpmesi ve “sana ne kocam o" diye savunmasını sağlamaktır. Tabii yorum kabiliyetim çok sınırlı olduğu için dinin ve egemen kültürün hediye ettiği klişeleri kullanarak egemenliğimi haklı çıkarırım: Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etme!!. Benim avradın da yorum kabiliyeti benimkinden geri kalmadığı için, o da paralel klişeleri kullanarak acısını azaltma, başkaldırı yerine boyunsunmayı seçmeye yönelir: Erkek döver de sever de!!. Böylece, kadın-kölenin zincirine vurgunluğu zincire-vurma ve vurulma düzeninin sadece doğruluğu ve haklılığını meşrulaştırmaz, aynı zamanda kendinin köleleştirilmesine kendi eliyle, çoğu kez yapısal ilişkilerde diğer yollar tıkandığı için, katılır.

Egemenlik ilişkilerinde, bu tür anlayış biçimiyle yetişmiş ve biçimlenmiş insanlar için, ne yazık ki, demokratik iletişim hazmedilemeyen bir yiyecek gibi mideye oturur ve büyük rahatsızlıklar yaratır. Bu rahatsızlık hem erkek hem de kadın tarafından farklı nedenlerle farklı biçimde hissedilir, fakat her ikisinde de, bu hazmedememe nedeniyle egemenlik arayışı hakimdir. Bunun en belirgin örneği kılıbık erkek kavramında saklıdır. Kılıbık erkek sadece erkeğin egemenliğinin haklılığını savunmaz, aynı zamanda bu egemenliğin yitirilişini hazmedememenin bir ifadesidir. Kılıbık erkek için, eşiyle ilişkisindeki durum ise, bu hazmedememenin, egemen ideolojilerin insana aşıladığı bir diğer yönünü gösterir: Ezmeyen, ezemeyen, egemenliğini kullanmayan, ezilir, kendini ezilmeye mahkum eder. Ezme-ezilme biçimi içinde yoğrulmuş insan (örneğin kadın), eğer ezme aramayan biriyle ilişkiye girerse, bunu demokratik eşitlik biçiminde yorumlama ve kullanma yerine, ezme için fırsat olarak yorumlar ve kullanmaya çalışır.

Ezme ve ezilme ilişkisi temeli üzerine kurulmuş bir ortamda, eğer iki kişi çok iyi anlaşıyorsa, bunun anlamı her şeyin güllük gülistanlık olduğu değil, egemenlik ilişkileri düzeninin egemenlik kurallarına göre kabul edildiği demektir: “Hava ile Cıva üç senedir beraberler daha bir kez bile kavga etmemişler” sözünün gerçek ilişkilerdeki gerçek anlamı boyunsunmanın mutlak olduğudur. Çünkü, iki kişi arasındaki ilişkilerde aynı anda istem farklarının, istem çatışmasının olmaması olanağı kesinlikle yoktur. Yani, iki kişi her zaman her durumda aynı şeyi isteyemezler. İstem çatışmasının ortaya çıkması kaçınılmazdır ve her gün vardır. Demokratik ilişkilerde çatışmalar karşılıklı vazgeçmeler veya istemelerde çakışan noktalara vurgulamakla geçiştirilir. Ezme ve ezilme ilişkilerinde çatışan istemlerde vazgeçme her zaman olmasa bile büyük çoğunlukla tek taraflı boyunsunmaya dayanan vazgeçmedir. Böylece egemenlik sağlanır ve sürdürülür. Böylece eve kapatılan kadının hizmet köleliği evlilik olarak adlandırılır.

Kapitalist toplum yapıları kadına çalışmayla özgürlüğünü kazanmaktan çok, evdeki-erkeğin egemenliğine ortak olan yeni bir egemenlik ilişkisi getirmiştir: İş sahibi erkek! (hele o iş sahibi veya patron kadınsa, vay çalışan kadının haline. Kadın çoğu kez ezilmenin en gaddarıyla karşılaşır.) Kapitalist düzende kadınlar iki ana köleliğin cenderesindedirler: Evdeki-hizmet köleliği ve ev dışındaki ücretli\maaşlı kölelik. Böylece kadına vurulan tutsaklık zincirleri çoğalır. Bu zincirlerin maddi ilişkiler temeli erkeğin evde ve ev dışı ilişkilerde ekonomik gücü elinde tutmasında yatar. Bununla kadının iş bölümü ve güç ilişkilerinde bağımlılığı gelir. Bu maddi tabanın ve bağımlılığın ideolojisi kadına tutsaklığını doğal olarak sunar ve benimsetir. Böylece kadın (hem evde hem de ücretli köleliğinde) tutsaklık zincirini en büyük özgürlüğü sanır veya öyle sanmanın onun için en verimli seçenek olduğunu görür ve zincirini çiçek yapıp süslemeye başlar. Egemen pratikler ve ideoloji tarafından da her gün gaddarca ırzına geçilir. Bu ırza geçme Tanrının isteği olarak da sunulup perçinleştirilir (Erdoğan, 1993).

 

 

B. KADININ ÖDÜL OLMASI

 

Filmlerde kötü adam bir kötülük yapar veya yapmaya çalışır. İyi adam (filmin kahramanı) kötü adamı bertaraf eder ve kurtarıcı kahraman olarak filmdeki yıldız kadına konar. Kadının ödül olarak kullanılması ve kendini ödül olarak kullanıma sunması hemen her filmde çeşitli ölçüde işlenir. Gerçek hayatta bu ödül ekonomik ilişkilere, zorbalığa, yasal ve yasa dışı köleleştirme biçimlerine bağlı olarak gelir.

Kadının insanlık tarihindeki katliamlara katılması ve katkısı, erkekle karşılaştırıldığında, toplumda sıkıştırıldıkları durumu yansıtacak bir şekilde hem çok geri planda kalır, hem de insanın insana karşı işlediği örgütlü cinayetlerde, savaşta, işgalde veya saldırıda galip gelenler tarafından kadınlar katliamın ödülü olarak kullanılır, köle olarak tutulur, hunhar şekilde muamele ve öldürülmeyle karşılaşırlar. Tarihte ganimet olarak kadınları iğfal etmeyen bir ordu var mı acaba? İç savaşlarda ve azınlıklara saldırılarda kadınların (ve çocukların) katledilmediği ve kötüye kullanılmadığı tek bir örneğin olduğunu sanmıyorum. Hapishanelerde ve siyasi suçlu olarak tutuklanan genç kızların işkenceci polisler tarafından tecavüze uğramadığı durumlar var mı dersin? Bırak işgalci güçleri, ikinci dünya savaşında Yugoslavlara yardımcı olarak giden Stalin'in kızıl-güçlerinden bazılarının komünist ideolojiye aykırı davranışı Stalin ile Yugoslav komünist liderleri arasında sürtüşmeye neden olmuştur.

Kadının bu şekilde kullanılması ille ki işgal edilen yerlerde kadını ganimet olarak kullanmayla sınırlı değildir: İkinci dünya savaşı sırasında, çoğunlukla Koreli, Çinli ve Filipinli genç kadınlar zorla Japon askerlerini seks ile rahatlatmak için kullanıldılar. (Neuberger, 1993). Komünizm öncesi Çin’de “rahatlama vagonu” anlayışı sosyal yaşamın bir parçası olarak çoktan yerleşmişti. Bu anlayış Japonlar tarafından Japon askerlerini rahatlatma biçiminde, İkinci Dünya savaşı sırasında kullanılmıştır. Sayılarının 80.000 ile 200.000 arası olduğu tahmin edilen, çoğu Koreli, Filipinli ve Çinli, kızlar zorla alınmış, kaçırılmış, askere götürülmüş ve bir yere hapsedilerek Japon ordusunun seks ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılmıştır. Her gün askerleri rahatlatmak için tutsak olarak tutulan bu kızlar, savaş bittiğinde, oldukları yerde terk edilmişlerdir. Askerlerin gittiğini ve tutsaklığın bittiğini ancak askerler rahatlamak için gelmeyince anlamışlardır. Bu kültürlerde bakirelik önemli olduğu için ve korku nedeniyle uzun zaman bu gizli kalmıştır. Bugün çoğu yaşamamaktadır. Yaşayanların durumu anlatması sonucu ortaya çıkan tepkilere karşı Japon hükümeti bu kızların hiçbirinin zorla bu işi yapmaya zorlanmadığını söyleyerek karşılık vermiştir (Village Voice, 1993; Lamont-Brown, 1993). Ardından 1993'de olayı kabul ederek, sadece özür dilemiştir. Fakat bu özür dileme seksüel-kölelik için kullanılan bu kadınların adına uğraşanlar tarafında yetersiz bulunmaktadır (Lei, 1995)

 

 

C. KAPİTALİZMDE KADININ ÖZGÜRLÜĞÜ

 

 

Kapitalist toplumlarda kadının eve bağımlı köleliğinin (daha doğrusu erkeğe köleliğinin) son bulduğunu ve kadınların özgürlük kazandığını kabul etmek, Atatürk devrimiyle daha 1930'dan önce Türkiye'de kadının köleliğinin kaldırıldığını iddia etmeye benzer: Her ikisi de tabansızdır. Kapitalist toplumlarda kadın, toplumları oluşturan diğer-yarı olarak sermayenin insanları sömürme olanaklarını artırmada önemli bir araçtır. Kapitalizmde kadın erkeğin evdeki egemenliği altında yaşamaya bir ek olarak iş dünyasındaki erkeğin egemenliği altına girer. En kötüsü de bunu özgürlük ve eşitlik adlarıyla öne sürülen sahte imajlar altında yapar: Bugün en gelişmiş kapitalist ülkelerde bile, kadın, evde erkeğin ücretsiz değersiz, ve dışarıda ise kapitalistin az ücretli kölesi durumundadır. Türkiye'de, Kadınca gibi "kadınların özgürlüğünü” savunduğu iddiasıyla gelen dergiler, kadın özgürlüğünü seks ile karıştıran, ideolojik anlamda seks ticareti ve ekonomik anlamda kapitalist kitle üretim endüstrilerinin reklamcılığını yapan ticari-medyalardır. Bu dergilerin sayfaları seksle ve kadınların erkekler üzerinde egemenlik arayışında nasıl “galip” gelecekleriyle ilgili yazılarla, toplumdaki kadınların yaşamlarının milyonda bir kaçını temsil eden profesyonel modellerin, yıldızların ve meşhurların resimleri, materyal zenginlikleri ve seksüel-özgürlükleriyle ilgili çekici resimler ve hikayelerle, ve hepsinden daha çok olarak, her sayfada kapitalist tüketim ideolojisinin reklamıyla doludur. Eğer kadının kölelikten kurtulması, kapitalist için ücretli-köleliğe ve tüketim köleliğine kapağı atarak bir tür kölelikten kurtulup diğerini kucaklamaksa, insan özgürlüğünün anlamı kalmaz. Çünkü kadının (insanın) özgürlüğü bir bağdan kurtulup bir diğer bağa girmek değil, bağlardan kurtulmaktır.

Dolayısıyla, kapitalizmde kadının özgürlüğü, kapitalist düzen tarafından kadının köleliğine bir yeni kölelik biçiminin eklenmesidir. Bu yeni köleliği kapitalist ideolojinin sunuş tarzı ise işçi ve köylü sınıfının evdeki-kadın köleliğiyle rekabet ederek, kadını evden koparıp kapitalist endüstrilerin ve tüccarların eline vermektir. Zaten, kapitalist düzenin bu sınıflara sağladığı yaşam koşulları zorunlu olarak çoluk ve çocuğun çalışmasını gerektirir. Amerika’da bu sınıfların kadınlarının çalışması kadın özgürlüğünün bir ifadesi midir? Hiç de değil. Kapitalist siyasal ekonominin ücret politikasının bir ifadesidir: Kadın çalışmazsa aile ne kirayı, ne temel ihtiyaçlarını, ne de külüstür arabalarının sigortasını ödeyebilir.

Hıristiyanlıkta ve İslam'da bir zamanlar (ve birçok yerde hala) kadının kölelik durumu tanrının erkeğe kadını gözetmesi, koruması, himayesi altına alması, kadının erkeğe hizmet etmesi ve uyması, boyunsunması emri olarak açıklanarak haklı çıkarılırdı. Kapitalist dünyada kadının ücretli-köleliği kadın özgürlüğünün anlatımı olarak sunulmaktadır. Bu gerçekte kapitalist ideolojinin ekonomik baskıya rahatlatıcı ideolojik imajlar ekleyerek yaptığı diğer bir satıştır.

Kapitalist medya mecmua, gazete ve televizyon haberleri, yazıları, makaleleriyle, kapitalist eğitim okul ve kitaplarıyla her gün ücretli-köleliğin meşrulaştırmasıyla ilgili birbirine bağlı üç şey yapar: (1) Yoksul ve yoksun bırakılan kitlelerin yoksun ve yoksul bırakılmış olarak sundukları kültür pratikleriyle kadını ezişleri, dövüşleri, gırtlaklayışları işlenerek, doğrudan olmasa bile, dolaylı olarak kapitalist ücretli-kölelik alternatifi savunulur. (2) Kapitalist sınıfların kadınlarının ve kapitalist endüstrinin moda, soda, spor ve kitle iletişim araçları gibi dallarında kapitalist ideolojinin ve ürünün satılmasını teşvik eden seksi-et haline getirilmiş genç kız\kadınların, örnek kadın ve kadın özgürlüğünde amaç olarak sunulması, ki bu kitle ürünlerinin satışı ve egemenliğin amacı hayaller yaratarak, kendi gerçeğinden kaçmaya çalışıp, tasdikini ve sürdürülmesini sağlar. (3) Günlük toplumsal gündemde bu tür yaklaşımlarla egemenlik kurup, bir sınıfın kendi çıkarını sağlayan gerçekleri diğer sınıfın gerçekleri üzerine oturtup kendi gerçeklerini herkese mal ederek evrenselleştirmek, ki bu, örneğin, kadınlara, en ileri biçimiyle, kadınların evde ve iş yerinde seksüel bakımdan kullanılması ve ezilmesine son verilmesi biçiminde tanımlanan bir kadın özgürlüğü getirir. Böylece kadın seksüel-kölelikten kurtularak özgürlüğe kavuşmuş olur. Nasıl kavuşur: Çalışarak ve tüketerek. Kapitalizmde tüketim, özgürlük ve özgürlüğün ifadesi eş anlama gelecek bir biçimde kullanılır: Bırak materyal ürün tüketimini, seksüel-ilişkilerde bile, köle-kadın kendisini kimin-seksüel bakımdan tüketeceğine karar vererek özgürlüğünü ifade eder. Bu özgürlük ifadesi, daha da ileri giderek, ilişkiyi istediği an durdurmaya karar verme ve bunu uygulama olarak genişletilir (örneğin, filmlerde kadının eve erkeği davet etmesi, öpüşmesi, fakat erkek ileri gidince, Türkiye'de olduğu gibi istediği fakat kültürel baskılar nedeniyle yapmamak zorunda kaldığı için değil, o an öyle istediği için, özgürlüğünü kullanarak, durdurması. Veya daha ileri giderek, o gece seks yapmak istemediği halde zorla seks yaptığı için kocasını beni zorla iğfal etti diye mahkemeye vermesi. Sen kocanı nasıl mahkemeye verirsin, kaltak? Kocanın elinden evcil-malını istediği an istediği biçimde kullanma hakkının ve özgürlüğünü nasıl alabilirsin?)

Kapitalist kadın özgürlüğü anlayışının tümüyle yanlış olduğunu iddia etmiyorum: Çok sınırlı olduğunu, kadından çok daha fazla kapitalist ekonomik çıkarlara hizmet ettiğini, kadın ve özgürlük sorununun kapitalist çıkarlar doğrultusunda saptırdığını anlatıyorum. Burjuva kadın hakları ve özgürlüğü anlayışı her zaman yanlış değildir, çoğu kez doğrudur: Doğrudur da kimin için doğrudur? Geniş kadın kitleleri için bu tip özgürlük anlayışı yanlış değil, fakat genel doğruyu katlederek özel doğruları genelleştirip doğrudan uzaklaşmadır.

Kadınların insanlık tarihindeki köle olarak kullanılışı evlilik bağlarıyla gelen ve din veya toplumsal yasalarla desteklenen evlilik kurumu yanında, erkek gibi tarım alanlarında çalışmayı getiren sahiplik-köleliği, aynı-sahiplik köleliğinin bir parçası olan evde hizmet-köleliği, bu hizmet köleliğinin değişen üretim ilişkileri biçimiyle yeniden adlandırılan ve biçimlendirilen yeni hizmet-köleliği biçimleri, ve kapitalizmde kadın özgürlüğü altına gelen ücret-köleliğidir. Kadınların zorla seks için satılarak (esir kadın veya beyaz kadın ticareti) ve pezevenklik ve mamalık kurumuyla kadınların sırtlarından para kazanılması hemen her toplumsal üretim biçimi içinde değişen ölçüde vardır ve devam etmektedir. Çeşitli amaçlarla kadınların sünnet edilmesi (=klitorisin kesilmesi ve vulvanın ağzının dikilmesi), ve kısırlaştırılması (yumurtalığın alınması) sadece az gelişmiş ülkelere ait değildir. Örneğin, Amerika’da devlet parasıyla geçinen genç kadınların çocuk yapmalarını engellemek için kısırlaştırma yasa dışı olarak kadın hastaneye muayene için geldiğinde yapılmıştır (eminim hala yapılmaktadır) veya bu tür kadınlara hastanede bakımı kısırlaştırma koşuluyla “yasal” olarak yapma yaygın olmasa bile yapılmaktadır.