ÜCRET KÖLELİĞİNİN EGEMEN İDEOLOJİSİ

irfan erdogan 

Kapitalizmde insanlar arası ilişkilerde toprağa, sahibine ve borçlanmaya bağımlı kölelik biçimleri ortadan yasal olarak kalkmıştır. Bunun anlamı kapitalist egemen ilişkilerin altında veya yanında yürütülen eski kölelik ilişkilerinin ortadan kalktığı anlamına değildir, çünkü hala dünyanın birçok yerlerinde, Amerika dahil, hem eski biçimiyle hem de yeni adlarla (örneğin hizmetçi, çocuk bakıcısı, dadı, borç, kredi, yardım gibi yeniden isimlendirmelerle) kölelik devam etmektedir.

Kapitalizmle yasal ve fiziksel özgürlüğünü kazanan köleler (eski köleler, köylüler, işsizler, işçiler) sığınak, yiyecek, giyecek gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için önlerinde tek bir seçenek bulmuşlardır: Yaşadıkları çevrenin doğal kaynaklarını ve zenginliklerini kontrol edenlere yeniden yeni bir biçimde bağlanmak. Bu yeni bağ eskiden çok farklı olarak toplumun zenginliklerini kontrol edenleri köleleri azad ederek kölelere karşı onların temel ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğundan sıyırmıştır. Onun yerine herkesin kendi kendinden sorumluluğunu getirerek egemenliğe, köleliğe ve sömürüye yeni bir biçim getirmiştir. Bu biçimde, eski-tutsak kölelik eski bağlardan kurtularak özgürlüğüne kavuşmuş ve aynı anda bu yeni özgürlük yeni-köleliğe dönüşmüştür. Bu dönüşme sürecinde, Özgür insan önünde iki yol bulmuştur: Özgürce aç kalmak veya barınak bulmak, giyecek ve yiyecek alabilmek, bir ev kurarak çocuk yapıp hem kendinin hem de çocuklarının ihtiyaçlarını sağlamak ve yaşamını sürdürebilmek için özgürlüğünü satmak... Böylece, toplumsal üretimi gasp edenlerin emrinde, eskisinden farklı olarak, bu kez "zorlanmadan, arzuyla, özgürce" çalışarak eskisi gibi bir değer yaratır, eskisi gibi bu değer kendi malı değildir, eskisi gibi bu yarattığı değer karşılığı olarak kendine bir ödül verilir. Eskiden bu ödül kölenin sahibinin ihsanıydı, lütfuydu, ağalığıydı, efendiliğiydi, onun için değer yaratan malını (kölesini, eşeğini, atını, öküzünü) besleme ve malına bakma (kölesine ve üretim araçlarına) sorumluluğuydu. Bugün bu ödül kapitalist düzenin belirlediği politikaya göre verilen ücrettir\maaştır. Köleye verilen ödül, eskiden sahiplerinin kondukları ve onlara verdikleri yaratılan değerlerden bir parçaydı. Bu parça nasıl ki eskiden kölenin köleliğini tasdik eden bir biçimde idiyse, bugün de bu verilen ücretle satın alınabilecek değerin, ücretli kölenin kölelik durumu garantiler. Bu yeni kölelik durumunda, bu garanti mekanizması sadece ücret değil, aynı zamanda, enflasyonu da içeren pazar politikasıdır: Mücadeleler sonucu elde edilen artan ücretler birikime olasılık vermeden hemen veya çok kısa zamanda pazardaki fiyatlara yansıtılarak kölelerin elinden geri alınır. Bu arada da tabi, enflasyon ve diğer huzursuzluklar işçilerin ve memurların ücret artışına yüklenerek, köleler suçlanır.

Emperyalist ideolojinin kalkınma ve modernleşme ile ilgili inançları ve ideolojik sunumları yüzyıllardan beri gelişen bir egemenlik duygusunun ve yaptığını meşrulaştırma ve haklı çıkarmanın ifadesidir. Avrupa ve Amerika ne dün ne de bugün "emperyalist" olduğunu kabul eder, Çünkü kendilerini medeniyetin temsilcisi, taşıyıcısı ve yayıcısı olarak görürler. Bu anlayış çerçevesi içinde, dünyanın zenginliklerini talan süreçleri kalkınma ve modernleştirme olur. Örneğin, bu fikre göre, "modern" Avrupa, Afrika insanını barbarlıktan medeniyete yükseltti. (Barbarın barbarlığını medeniyet olarak satışı!)

Kapitalizmin ücretli köleliğinde, köleler kendilerinin özgür olduğuna inandırılırlar, çünkü onları kimse "burada kalacaksın, burada çalışacaksın, gidemezsin" diye durdurmaz, gitmesi için de hiçbir yasal engel yoktur; köle kaçtı diye polis arkasına düşmez ve avlamaz. Eskiden köle tüccarları insanları kaba güçle avlar ve köleleştirirlerdi. Bu köle tüccarı-aracılar bugün isim değiştirdi ve İş ve İş Bulma Kurumu (kamu), İş bulma büroları (özel) ve örgütlerdeki "Personel Bölümü" oldular. Şimdi özgür insanlar kendi ayaklarıyla tıpış tıpış köleliğe boyunsunmak için efendisinin kapısına gitmek zorundadır. Eskiden insanlar köle olmamak, köle tüccarlarına yakalanmamak için gizlenir, kaçar veya savaşırlardı. Bugün köle olmak için koşmakta, koşuşturmakta ve birbiriyle savaşmaktadır.

Eskiden köleler köleliklerini bildikleri için pek psikolojik teröre ve hastalığa yakalanma olasılığı yoktu (köle başı olarak, bekçi olarak kendilerine diğer köleleri gözleme görevi verilenlerin dışında). Köle zincirinin çok iyi farkındaydı ve zincirine vurgunluğu sınırlı çerçevenin ve sınırlı yaşam koşulunun getirdiği sınırlı bir alan içindeydi: Örneğin vatan, millet, bayrak, din ardından koşacak ve katliamlar yapacak bir psikolojiye sahip değildiler. Zincirleri sahiplerinin elindeydi ve zincirlerini koruma sadece zinciri tutan sahiplerini korumayla sınırlıydı. Sahipleri de gözlerinin önündeki ağaları veya şatoda yasayan lordlarıydı. Bugünün köleleri zincirlerini özgürlüklerinin ifadesi olarak görmektedir (gösterilmektedir) ve zincirlerin ağırlığı bile özgürlüğün bir gereği olarak nitelenmektedir. Bugünün kölelerinin, dolayısıyla, zincirlerine vurgunluğu yaratılan hayallere, umutlara ve imajlara (vatan, millet, bayrak, onur, zenginlik, köşeyi dönme, çocuklarının zengin olacağı gibi) bağlıdır. Sınırlı çerçeveden tamamiyle çıkmıştır. Bu nedenle, bugün zincirleri koruma eskiden farklı olarak sadece ekmeğini, aşını ve sahibini korumanın çok ötesinde, benzer şekilde kendinin olmayan ve kendinin sadece ücretli-köle olarak yer aldığı bir durumu, geleceği, vatanı ve bütünlüğü koruma şekline dönüşmüştür. Bu koruma psikolojisinde Roma arenalarında birbirini kıran kölelerin ölme veya öldürme zorunluluğu yoktur, koruma adıyla gelen girişimlere (azınlıkların katliamına, karşı görüştekileri ezmeye, işkence yapmaya, kurşunlamaya, iç ve dış savaşa) gönüllü olarak katılmaktadırlar (mecburi askerlik gibi zorunluluklar dışında).

Eski kölelikte cezada "işten kovma" gibi bir kavram kölelik düzeninin yapısal gerçeğinde yoktu. Onun yerine, en fazlasıyla köle satılırdı veya işe yaramadığı için azad edilirdi. Yeni kölelikte, en etken psikolojik baskı işten kovulma korkusu ve en etken ceza işten kovmadır. Eskiden köle bir hata yapıp veya sahibinin karısına bozulup onu döveceği korkusunu taşıyordu ki bunun psikolojik etkisi fiziki zarar beklentisi oranındadır. Bugün kölenin şuur altında daima işinden olma korkusu yatar ki bunun etkisi bütün geçmiş ve geleceğini içine alan bir kabus oranındadır (Burada, ücretli\maaşlı insanların her gün işini kaybetme korkusuyla vesvese içinde yaşadıklarını söylemiyorum, etkinin daha derinde, pozisyonlandırıldığı durumun getirdiği gerçekte ve bu gerçeğin bilince olan derin etkisinden bahsediyorum).

Kölelik, köleliği besleyen ve tutan üretim ilişki biçimlerinin değişmesiyle, yukarda öne sürülen açlık ve ölüm savının getirdiği yaratılmış-gerçeği ortadan kaldırarak, ortadan kalkar. Bununda anlamı epey açık: Köleyi değil, sahibini azat etmek... Ancak bu tür azad etmeyle kölenin köleliği, ağanın ağalığı, kapitalistin kapitalistliği ortadan kalkar, çünkü kölenin köleliği ve kapitalistin kapitalistliği kendilerinden değil yapısal ilişkiler içinde tuttukları yer ve aldıkları anlamdan gelir. Amerikan iç savaşından sonra serbest bırakılan zencilerin tek çare olarak ya eski sahipleriyle kalmaları ya yeni bir sahip bulmaları ya da Kuzeye göç ederek gettolar kurup yeni sefaletle karşılaşmaları zencilerin tembelliğinden değildir.

Üretim ilişkileri ve ideolojik süreçlerle, Ülkenin zenginliklerini yaratan insanların elinden sadece yarattıkları ürün ve değerler alınmaz, aynı zamanda, iyi şeyler egemen güçlere mal edilerek, yarattıklarıyla övünme olanağından da mahrum edilirler. Böylece insanlar yarattıklarıyla hem mülkiyet ilişkileri bakımından hem de psikolojik bakımdan yabancılaştırılırlar. Bu kendinin yarattığı fakat gasp yoluyla elinden alınan ürüne\değere olan ilişkisi, "müşteri, satın alıcı, tüketici" olarak adlandırılarak, kapitalist ekonomide yeniden düzenlenir ve yeniden anlamlandırılır. Bu anlamlandırma yoluyla, sömürü düzeninin meşrulaştırılmasının sağlanmasına önemli bir ideolojik katkıda bulunulur.

Bugün dünyanın her ülkesinde kölelik yasal olarak kınanır, reddedilir veya yasaklanmıştır. Fakat dünyanın her ülkesinde bugün kölelik eski ve yeni biçimleriyle çeşitli ölçülerde devam etmektedir. Bu, modern dünyanın modern yönetim metoduna egemen olan modern hipokrasi örneklerinden biridir.