İLETİŞİM VE KAMUOYU:
UYGARLIGIN KURTULUŞU?
irfan erdogan
Ondokuzuncu yüzyılda
iletişim, “medeniyetin taşıyıcı ajanı” (agent) olarak niteleniyordu. Kapitalist
ülkelerde ve kolonilerde tren yolları, elektrik, telgraf, su altı kabloları ve
buharlı gemiler dünyayı birbirine bağlayarak dünyanın geniş bir “organizma”
olduğu imajını birlikte ördüler (Mattelart, 1994:vii). Basın, sömürgeciliği ve
istilaları, “medeniyet götürme ve yardım” olarak niteleme işine sansasyonel
haberlerle katıldı. Kolonilerin her köşesinde haber ve bilgi toplayan
imparatorlukların haber ajansları, kolonilerle yönetim merkezlerini bağlıyordu.
Uluslararasılaşan iletişimin tarzı, artan bir biçimde, Mattelart'in deyimiyle (1994)
“dünyayı düzenleme yolu” oldu. Hem basında hem de akademik çevrelerde
“dünyayı düzenlemede” kullanılan yakalayıcı ve mistik kavramlardan biri de
kamuoyu olmuştur. Bu kavram 20. yüzyılın siyasal propaganda ve kitlelerin yönetiminde
artan bir şekilde önem kazanmış ve 1990’lara gelindiğinde bilinç ve siyasal
yönetim politiklarındaki gayri-meşrulukları meşrulaştırma ve belli çıkar
grupları için olan karar ve uygulamaları herkese mal etme aracı olarak yoğun bir
şekilde “kamuoyu” kavramına basvurulmaya başlanmıştır. Bazı akademisyenler hem
kuramsal hem de araştırmalarla bu gelişmeye önemli katkıda bulunmuştur. Bu
akademisyenler kapitalist gelişmeyle yaygınlaşan kentleşmeye ve kitlelerin
hareketliliğine karşı, aristokratik ve elitist prensiplere sarılan düşmanca
tutuculuğa yönelmeyen ve kontrolun daha anlamlı bir şekilde yapılması gorüşünde
olanlardır. Bu tür akade-misyenler ve aydınlar, kapitalizmin sermaye için bireyci
özgürlüğünü ve ticari teşebbüsçü prensibini benimseyenlerin “cinayet
teşvikine açık kitleler” fikri yerine, “kamu” fikrini geliştirdiler. Gabriel
Tarde, “taklite yönelik” bir karaktere sahip olan “geleceğin sosyal grupları”
diye anlamlandırdığı “kamu” fikrini ortaya attı. Basının faaliyetleriyle
kamuoyu yaratılışı arasında ilişki kuruldu. Yeni kitle demokrasisi fikrini ve
gelişmesini, yeni kitle iletişim araçlarına bağladı. Tarde'nin görüşü
günümüzün tutum ve kamuoyu araştırmalarına ağırlık veren burjuva sosyal
psikolojisi ve iletişim psikolojisinin başlangıcı olmuştur. Fransız Tarde'nin
fikrini Amerika'da Chicago Üniversitesi Sosyoloji bölümü ele aldı ve Amerikan
iletişim sosyolojisinin Chicago ekolü, Robert E. Park (1864-1944) önderliğinde,
ampirik yaklaşımla “tutumları” ve basının fikirlerin oluşumundaki rolünü
incelemeye başladı. Park, pozitivist okul içinde liberal eleştirici görüşün
temsilcisiydi ve Chicago okulu çerçevesinde kitle iletişimi ve demokrasi arasındaki
çelişkili ilişkiyi soruşturdu. Park'a göre kamuoyu halk tartışmasını gerektirir;
yurttaşlar arasında özlü anlaşma olmadan kamuoyu olmayacağı gibi uyuşmazlıktan
bağımsız ve uyuşmazlığın olmadığı kamuoyu da olmaz.
Kamuoyu'nu halka
düşmanlıkta sınıf kontrolü mekanizması olarak anlamlandırma ve kullanma elbette
önemli bir amaç olarak kaldı. Amerikan “kamuoyu” şampiyonu olarak sunulan W.
Lippmann bu görüşü temsil eder.
Burjuva demokratik süreçlerin temel
taşlarından biri olan, hükümetlerin, kamu kuruluşlarının ve özel teşebbüsün
önemli bir meşruiyet kaynağı haline gelen “kamuoyu,” bazen siyasetçilerin
temelsiz söylemlerinde dayanak olarak kullanılırken, bazen de piyasa ekonomisinin
tüketici araştırmalarının kuramsal nedensellik kurgusundan hareket edilerek yapılan
kamuoyu araştırmalarıyla desteklenmektedir. Kamuoyu savıyla bilinçlere ekilen
düşünce, bireylerin her konu hakkında fikir sahibi olduğu ve bunu demokratik
koşullarda ifade edebileceği; herkesin görüşünün demokratik toplum içinde aynı
düzeyde etki ve değere sahip olduğu; tek tek bireylerin görüşlerinin toplamının
dağılımındaki yeterli çoğunluğun veya merkezi yönelimin “kamuoyunu”
belirlediği ve bunun doğruluğu ve geçerliliğidir. Kapitalist mülkiyet ilişkileri ve
siyasal güç yapısına bakıldığında, kamuoyunun anlamı oldukça özel bir biçim
alır: Bilinç ve kitleleri yönetim aracıdır. Bu araç çok ender olarak kamu için ve
kamu yararına kullanılır; çoğunlukla kamunun çıkarlarına ters düşer. Kamu için
kamuoyunun gerektiği durumlarda kamuoyuna başvurulmaz. Örneğin, sözde, toplumda
önemli bir güç pozisyonunda olan akademik personelin maaşlarının artışı söz
konusu olduğunda, bu akademik personeli içeren bir kamuoyu araştırması yaparak
kararların desteklenmesini düşünmek yönetim için bindiği dalı kesmek
anlamınadır. “Kamuoyu” adı altında halk veya halkın belli bir bölümü bir şeye
katıldığında, bu katılmaya ne bu insanlar karar verir ne de sonuç bu insanların
yararı için tasarlanmıştır. Halk “kamuoyu” olarak başkaları tarafından
katıldığında aslında dahil edilmemektedir; kendi sömürüsüne “kamuoyuyla”
katılmaktadır. Dolayısıyla, sömürüde katma ve faydada dışarıda bırakma burada
da uygulanmaktadır. “Bunlar bilindiği halde kamuoyu fikrinin ve araştırmalarının
bu denli güçlü olmasını, hükümetlerin ve kamu kuruluşlarının kamuoyu
araştırmalarıyla meşruiyet kazanmaları ve kendileri için gerekli kamuoyu yaratarak
konumlarını ya da iktidarlarını güçlendirmeleriyle açıklayabiliriz”
Kapitalism Kalkinma Postmodernism ve
iletisim kitabimdan