SEVMEK NE DEMEK:

AŞK EVLİLİK VE TUTSAKLIK

irfan erdogan

NOT:
Kitap çoktan bitti ve yenilemeye vakit bulamadığım için
bastırmadım tekrar.

Ümit Yayıncılık en güvenilir yayıncılardan biriydi,

Doruk ve bazı benzerleri gibi değildi.   
 
Kitabın tümünü web sayfamda "sevmek" seçeneği ve "21. yüzyılda insanlık durumu" seçeneği içinde bulabilirsiniz.

 

SUNUŞ

Bu kitabı herkesin okuyup anlayabileceği bir dille ve herkese faydalı olabileceği düşüncesiyle yazdım. Akademik alanda da epey yararlı olacağından eminim. İletişim psikolojisi ve kendi acı ve tatlı tecrübelerime, sevdiğim ve tanıdığım ve onların da tanıdıkları insanların yaşamlarından edindiklerime dayanarak, kendime, onlara ve okuyuculara sevgi ve sevgisizliğin ne olduğunu böyle bir kitapla kendimce anlatmaya çalıştım ve anlatırken de anlamaya. Amacım sevmeyi öğrenmek, paylaşmak ve faydalı olabilmek. Kitapta her okuyucunun kendi yaşam tecrübesinden bir parça bulacağından eminim: Sevinçlerinin, üzüntülerinin, huzurlarının, geçimsizliklerinin, mutluluklarının, nutsuzluklarının, umutlarının, umutsuzluklarının, aşklarının ve gözyaşlarının ifadelerinin parçalarını. Her kısa örnek gerçek yaşam öyküsüdür, sadece isimleri değiştirdim.

Aşk ve sevgi bitip onun yerini geçimsiz evlilik aldığında, şikayetlerine ve baskısına karşı ağzını aç veya açma, karşında başına eşkiyen ve sahiplik iddia eden birini bulursun. Bu kişi ezilmezse ezmesi gerektiğini öğreten bir egemen kültürün gaddar bir yaratığıdır. Bu tür evlilik hayatı, yaşama ve sokakta kalma korkusuyla kendi tutsaklığını kendi özgürlüğü görüp, ona sıkı sıkıya sarılan çaresizlik içindeki kadınların ve bu durumu kadınla beraber yaşayan erkeklerin öfke, ve mutsuzluklarla dolu yaşamıdır. Kadının kendini kendi durumundan kurtarması ancak kişisel ve örgütsel çabalarla ekonomik ve kültürel sistemin çıkarcı bağnazlıklarını çöpe atmakla olabilir. Sevmeyen kadın terketmeli ve terketmesine müsade edilmeli. Seven kadın ise didişmeye asla girmemeli, aşkı ve sevgiyi sürdürme yolları aramalı, bulmalı ve uygulamalıdır. Sevmeyip de asalaklığın rahatlığına alışmış, bir taraftan erkeğin kanını emerken, diğer taraftan da dırdırı kesilmeyen (evli veya erkekle yaşayan) kadının ve benzeri davranıştaki erkeğin durumu iğrenilecek bir durum. Bu kişilere benim kitabımın hiçbir faydası olacağını sanmıyorum.

Dunyanın düzeni gercekte erkeğin düzenidir. Fakat egemenlik pozları satan erkeğin durumu gerçekte öyle gıpta edilecek birşey değil: Bunu anlamak için, yaşadığın şehirde veya kasabada birahanelerin olduğu sokaktan geçerken oturan yüzlere ve dinlenen müziğe, veya evde, aynı odada oturmuş, sevmeden, sevilmeden ve birbirinden uzak, televizyona dönük donuk bakışlara bakmak bile yeterlidir. Erkeğin elinde perişan bir kuş, sıkıyor boynunu, seviyorum diye boğuyor. Tutsaklık ortamındaki erkek, kadına takılan esaret zincirlerini sıkı sıkı parmakları arasında kavramış, bu zincirleri tesbih gibi çektiğini sanıyor. Erkeğin erkeklik satışı, gerçekte, faşist evlilik kurumunun ve egemen kültürün ezici caniliği altında, bu caniliğe maşa oluşunun acılı kıvranışıdır. Mutsuzluk içinde can çekişenin elindeki esaret zinciriyle oynayışıdır. Erkeğin ve kadının kurtuluşu ancak bu tutsaklığı besleyen ilişkilerin, kurumların ve düşünce tarzının mücadelelerle çöpe atılması veya yeniden düzenlenmesiyle olur. Egemenlik arayışı ve sidik yarışıyla falan değil.

Yazı tonum yeknesaklık yerine, soğukkanlıdan öfkeliye, ciddiden alaylıya kadar çeşitlenen biçimlerle dolu. Bunu çoğunlukla ifademi güçlendirmek ve okuyucuyu biraz kamçılamak amacıyla, ve bazen de elimde olmayarak yaptım.

…..

Kitabın ilk taslağını okuyanlardan aldığım tepkiler egemen kültür ideolojisi ve bu ideolojinin çalışması hakkındaki açıklamalarımı kanıtladı: Bu ideolojiyi benimseyen erkeklerin tepkisi basit hoşnutsuzluk, sevmeme ve tedirginlikten, savunmaya ve hatta kafamı ezmeyi hissetmeye kadar gidebilir. Bu ideolojinin kadınlarının tepkileri ise "elden ne gelir," "dünya erkek dünyası," "dünyanın hali bu," "böyle gelmiş böyle gider" kaderciliği ve kendine acıma pasivizminden, efendilerinin (kocalarının) düzeninin canla başla koruma aktivizmine kadar gidebilir. tahmin ettiğim bir tepki de didişmeli bir ilişki içinde çabalayan, sidik yarıştırdığı erkeğe karşı öfke dolu olan, mutsuz, rahatlık içindeki asalaklığı kendine yaşam tarzı edinmiş bir kadından geldi: Kitabımdan kadın benim Türk kültürüne ve erkeklere karşı olduğumu anlamış. Ben de yazdıklarımı anladı da onun için beni taktir ediyor sanmıştım. Kadın meğerse beraber yaşadığı erkeğe karşı, öfkesini paylaşacak, kendine bir yandaş arıyormuş. Beni kendi mutsuzluklarla dolu savaşında kendine yandaş edinmiş. Kadın öç alma ve ders verme çabasında haberim bile olmadan beni birkaç hafta kullandı. Yandaş olmadığımı anlayınca da düşman kesildi. Kadının bu tür sapık yandaşlık aradığını anlar anlamaz tek çare ilişkiyi kesmede buldum: Her gün savaş hazırlıkları yapan ve savaşanlarla kimse uğraşamaz. Bu kişiler sevişirken bile savaşırlar. Mutlulukları biz'i sadece benle tanımlayan ben'in mutluluğudur. Benim kitabımı bu kişiler kendi zavallı ve sapık psikolojileri çerçevesi içinde yorrumlar ve kendi çıkmazlarından kurtulmak için değil, kendi çıkmazlarında daha da batmak için kullanırlar. Bu, acıdığın ve anlayış gösterdiğin zaman işine gelmezse tepene çıkan zavallı yaratıklara, gerçi faydasız, şunu söyleyim: Ben bu kitapta en açık tabirle "sev ve sevdir. Sevemiyor, sevdiremiyor, sevilmiyorsan, o zaman kepazeliğiğinle kepaze dediğin insanı bırak, çek git. Yok, gitmem diyorsan, o zaman kepazeliği veya kepazeliğe karşı kepazeliği bırak!" Kepaze bu dediğimi anlar anlamasına da hazmedemez ve bana ve yazdıklarıma düşman kesilir. Bu kepazeler şunu da, gerçi anlamazlar ya, anlamalıdırlar: Ben hiçbir kültüre ve hiçbir kimseye karşı değilim. Benim çabam sadece neyse onu anladığım kadarıyla anlamak isteyenlere göstermeye çalışmak. Ne kültürümüze ne de erkeğe karşı düşmanlık yaratmak değil. Dünyanin faşist kültürleri içinde yaşarken, hangi kültürde yaşıyorsa, o kültürü kendi ilişkilerinde kendi ve sevdikleri için mutluluk ve sevgi sağlayacak şekilde yeniden düzenlemenin gerekliliğini savunuyorum. Bu amaçla ne kimsenin kafasını kırmaya, ne kimseye işkence yapmaya, ne de kimseyi zorla değiştirmeye çalışmayı öngörüyorum. Öfkeyle kudurmuş erkek ve kadınların benim yazdıklarımı kendilerini haklı çıkarmak için kullanmasını asla istemem. Bu nedenle, tekrar edeyim, ben sadece "didişmeyi bırak, sevişmeye bak" diyorum. Eğer didişmeyi bırakmayacaksan, o senin bileceğin iş. Geber mutsuzluğunda! Ama bana ve başkalarına da durmadan dert yanıp kafa ağrıtma! Benlik savaşında olmayan ve "mutluluk bulmak ve vermek için ne yapmam gerek?" diye arayışta olan kişiler için bu kitabın büyük ölçüde yararlı olacağından eminim. Böyle insanlar hem kendilerini hem de ilişkilerini mutluluk sağlama yönünde düzenlemekten ve düzeltmekten zevk duyarlar. Bu kitap böyle insanlar için ipuçlarıyla dolu. Bazı erkek okuyucular, ilk taslakların birkac sayfasını okuyup benim yaklaşımımı "tek taraflı ve feminist buldular. Bana bunu "yakıştırmayıp" kızan da oldu. Beni "toplum gerçeklerinden uzak" olarak nitelediler. Bir tanesi de daha ileri giderek benim kompütür başında hayatımı geçirdiğimi, insanlarla ilişkide bulunmadığımı, hayatın gerçeklerini bilmediğimi söyledi. Hayal dünyasındaymışım ben. Eminim, bu kitapta yansıttığım dünyanın hayal dünyası olduğunu ancak "yazdıklarımla nasırlarına bastıklarım" iddia edecektir. Tokat atan elin sevmek için mi yoksa dövmek için mi uzandığını, küfreden dudakların öpmek için mi yoksa sövmek için mi açıldığını anlayamayacak kadar şaşırtılmış kadın ve çocuklar döven elin neden sevdiğini ve küfreden dudağın neden öptüğünü nasıl yorumlarlar ki? Sevgi ve sevgi ilişkisini ve mutluluğu nasıl anlar ve tanımlarlar ki?

Bu kitabı okuyan bazı kadın okuyucular ise, çoğunlukla gerçekleri anlattığımı, fakat bazıları kadınlara "çok yüklendiğimden" yakındılar. Sunuşum, bu tür okuyucuların da belirttiği gibi, tek yanlı olarak görünebilir. Bağnaz ve yobaz kültür faaliyetlerinin insana, özellikle kız ve kadınlara yaptığını anlatırken, benim anladığım anlamda objektiflik, kaçınılmaz olarak, ezilen kız ve kadınların yandaşı olmayı zorunlu kılar. (Fakat ben ezilen ve ezilmişliğinde kepazelikle kendinin ve çevresinin hayatını zehreden kadınların (ve erkeklerin) kepazeliğini asla desteklemiyorum). Benim yaklaşımımın aksi ise objektiflik değil, fakat gerçekte egemen ideolojilerin kendilerini haklı çıkarma mekanizmasına boyunsunmadır: Egemen subjektifliğin kendini objektif ve evrensel gerçek olarak satmaya çalışmasıdır. Bunu da egemen ideoloji, örneğin, bana "sen kompütür dünyasındasın, gerçeklerden haberin yok!" diyerek sağlamaya çalışır.

Konuyu birkaç bölüm ve çeşitli alt-bölümler halinde sundum. Gerçekte hepside birbirinin içinde ve birbirinden ayrılmaz bir bütünün parçalarıdır. Birlikte bu bütünü oluştururlar. İşbölümü, güç, güç ilişkileri, bunların yansıma şekilleri ve bunlara karşı mücadele herhangibir düzenin biçimini, ne olduğunu gösterir. Bölümlere ve alt-bölümlere ayırmam sadece bir sunuş biçiminden başka birşey değildir.

….

Herşeyin ötesinde, bu sadece bir kitap: Gerçeklerin arasından seçilmiş görüntüler. Eğer bu görüntüler bize birşey anlatıyorsa, bunun mutluluk arayışımızda daha hoşgörülü ve nadiren bulduğumuz sevgiyi yaşatmak için daha çok çaba göstermemiz yönünde olmasını dilerim.

 

March 15, 1993

New York

İÇERİK

TUTSAKLIK ZİNCİRLERİ:

İŞBÖLÜMÜ: İŞ ERKEĞİN, AŞ KADININ İŞİ

GÜÇ: KİMİN GÜCÜ KİME YETERSE

BASKI, REKABET VE EŞİTLİK ARAYIŞLARI

UYMA: KADININ GÖBEK ADI

DAYANIŞMA: ANCA BERABER KANCA BERABER Mİ ACABA?

DAYAK: CENNETTEN Mİ ÇIKTI?

AŞIRI TALEPLER: DEDİĞİM DEDİK HASTALIĞI

GÜÇSÜZÜN SİLAHLARI: GÖZYAŞI VE DIRDIR

SAHİPLİK: SEN BENİM MALIMSIN

BEKARET: TAZE MAL

DULLUK: ELDEN DÜŞMEYE KİM BAKAR?

NAMUS VE AHLAK: ERKEĞiN SAHTE KALKANI

KISKANÇLIK: KUDURMAYA AZ KALDI

GÜVENSİZLİK: GÖZÜNÜ DÖRT AÇ HA!

SEKS: AFFET BENİ TANRIM!

AİDS Mİ? VIZ GELİR TÜRK ERKEĞİNE!

ZAMPARALIK VE BOYNUZLATMA: EL VE ALIN KİRİ

AİLE VE ÇEVRE: BENDEKİ BiZE LAF YOK!

GÖREV VE SORUMLULUKLAR: AŞKIN BİTTİĞİ YER Mİ?

ÖRGÜTSEL BAĞNAZLIKLAR: MİNARENİN KILIFI

YASALAR: TOPAL EŞEĞİN NALI

AŞK MÜZİĞİ: AŞKIN DÜŞMANI MI?

SEVGİ VE SEVGİSİZLİK

KENDİNİ VE BAŞKALARINI SEVEBİLME

BİRİNİ SEVGİ OBJESİ OLARAK SEVME

BİRİNİ KENDİN İÇİN SEVME

BİRİNİ O OLDUĞU İÇİN SEVME

SEVGİ, SEVİŞME VE SEKS

ARKADAŞLIK, SEVGİ VE EVLİLİK

EVLİLİĞİN AŞKA DÜŞMANLIĞI

YUVA YUVA OLMAKTAN ÇIKINCA

HUZURSUZ EVLİLİK VE "NE YAPACAĞIM?" ÇIKMAZI

NE YAPACAĞIM ÇIKMAZINDA SEKS: HİÇ YOKTAN İYİ MİDİR?

SEVGİYİ ÖLDÜRME VE ONDURMA

NOT:

Kitabın kural tanımayan açık dili bugün beni bile rahasız etmektedir.  Akademik anlamda okuyanlara örnekleri atlamalarını öneririm. Diğer okuyucular ise, bazı ağır yorumları atlayıp, örneklerden hareket ederek kolayca anlayabilirler.

NOT:

Bu kitabın bölümlerini irfanerdogan.com web sayfasına koydum. Bunu, kendini burjuva saymayan burjuva feministlerin, ahlakı dile indirgeyenlerin, akademik uygun dil kullanmamı isteyen arkadaşlarımın ve diğer saygın insanların ince duyarlılıklarını incitmemek için yaptım. "Şey, afideeersiniz, okumayın o zaman" diyemedim.