GÜÇ: KİMİN GÜCÜ KİME YETERSE

irfan erdogan

Gonca didişmelerle dolu bir güç mücadelesinin olduğu evde büyümüştü: Annesi ve babası sürekli birbirlerini yerlerdi. Bu huzursuz düzenin kızı Gonca evlendiğinde kendini tekrar benzer bir mücadele ortamında buldu. Annesinden öğrendiğini uyguladı: Didişti. Sonra ayrıldı. Yeni erkeklerle tanıştı. Yattı onlarla. Bu erkeklerden biriyle yaşamaya başladı. Kısa zamanda bu erkekte de babasını görmeye başladı. Annesinin metoduyla karşılık verdi. Didişmeler. Annesi gibi o da evi terketti. Babasının yaptığı gibi herif ardından geldi. Annesinin yaptığı gibi, tekrar birleştiler. Şimdi herseyin düzeldiğini sanıyor Gonca! Değişen birşey yok ki herşey düzelsin! Annesi ve babası 30 sene kavgalarla ve gürültülerle dolu bir hayat sürdüler. Şimdi ayrılar. Gonca da annesinin yolunda olduğunun farkında bile değil. Annesi gibi "yenme, kazanma, haklı olduğunu gösterme, ders verme, söz sahibi olma" peşinde Gonca. Neyse, ta küçüklükten beri babasının haksızlığına karşı öfke dolu olan Gonca'nın öfkeli sözlerini dinleyelim:

- Parayı eve babam getiriyordu. Annem de az çok onun kadar çalışıyordu. Evdeki her iş anneme ait olduğu gibi, ayrıca evde dikiş vs gibi birçok işler yaparak para da kazanıyordu. Ama nedense babam hep kendisi söz sahibi olmak, karar vermek istiyordu. Annem de söz sahibi olabilmek için zorunlu olarak karşı geliyordu. Babam çıkmaza girdiğinde annemi ve bizleri döverek çözüme ulaşmaya çalışıyordu. Üçümüz de onun bu tarzından nefret ediyorduk. Onu farklı kılan çükü mü olmasıydı? Yani erkekleri farklı kılan. Her yerde erkeklere hak tanınıyordu. Bu bizim evden başlıyor, dışardaki yaşamda da devam ediyordu. Annem ve babam 30 yıl evlilikten sonra ayrıldılar. Şimdi babam tek başına evinin hem kadını hem de erkeği. Yalnız. Biliyorum çok zor, ama evinin söz sahibi. Annem de öyle. Babam şehirden uzak sakin bir yerde yaşıyor. Geçenlerde konuştuğumda, bana yaşadığı bölgedeki kadınlardan bahsetti. Söylediği beni epey şaşırttı: "Burda kadınlar bağda bahçede hayvan gibi çalışıyorlar. Erkeklerin çoğu da kahvede" dedi. Bunun için bu kadınlara kızıyor. Babam seneler sonrası kadının kıymetini bilmeye başladı herhalde.

Toplumdaki sosyal üretim ilişkileri kendini güç ilişkileri olarak gösterir. Örneğin evlilik kurumunda, bu kurumu yaşatma süreçlerinde kadın ve erkek arasındaki ilişkiler, erkeğin kadın üzerindeki egemenliği şeklinde biçimlenmiştir. Toplumdaki egemen üretim biçimi (örneğin evlilik kurumunun ataerkil tip olması, yani kabaca, erkek ve yaşlıların egemenliği) ilişkilerin nasıl olacağını büyük ölçüde saptar. İlişkilerin nasıl olduğu, yani biçimi, ise (örneğin kadının evde ev işi görmesi ve erkeğin ayaklarını gerip yatması) kendini sanki doğal bir gerçekmiş gibi sunar ve benimsetmeye çalışır. Bu sunuş ve benimsetme de o kurumun ideolojisi ve ideolojisinin işleyişini gösterir. Bu işleyiş de, örneğin "ben erkeğim yaparım, sen kadınsın yapamazsın" düşünü tarzı ve bunu karşıdaki kişiye ifade etme, o kurumun varlığını ve biçimini haklı çıkarır ve destekler.

Gücü, bir kişinin diğer kişi üzerinde egemenlik kurmasını mümkün kılan bir şeye sahip olma anlamından daha çok, dinamik anlamıyla alalım: Güç dediğimde en azından şunu demek istiyorum: (a) ilişki (örneğin, anne, baba, çocuklar arası ilişki) (b) Ve bu ilişkiyle gelen ve sürdürülmeye çalışılan netice. Bu netice ilişkiye girenlerin bu ilişkiyle ilgili uygun kaynakları ve ilişkideki mücadele şartlarında uygun stratejileri kullanabilmeleriyle saptanan bir neticedir. Güç uygulaması sadece siyasi partilerin, hükümetlerin, polisin, silahlı kuvvetlerin, mahkemelerin faaliyetleriyle sınırlı değildir. Güç kullanma sivil toplumun en küçük örgütsel biriminden (örneğin aile), en karmaşığına ( örneğin TRT) kadar olan yaşam faaliyetlerini kapsar. Güç kullanabilmek belli kaynakları ve bu kaynakları kullanabilme olanaklarını gerektirir. Kaynakları kullanabilme olanakları da ilişkide bulunanlar arasında eşit olarak dağıtılmamışdır. İlişkide kaynaklara sahip olanların arzulaklarını elde etmeleri, sadece bu güce sahipliğin zorunlu bir neticesi değildir. Yani güce sahiplik, ilişkinin biçimini oluşturan tek saptayıcı değildir. Güç kaynaklarına sahiplik, bu kaynakları güçlü durumlarını sağlayacak bir şekilde ilişkilerini düzenleyip yürütmesinden dolayıdır. Yani, her gün, her an ekmek parasını kazanır gibi, durumlarını takviye etmek zorundadırlar. Güç kaynaklarını kontrol edenler ve kullananlar, kaynaklara sahip olmayan veya kullanma olasılığı yok veya sınırlı olanlar üzerinde avantaja sahiptirler. Bu avantaj, ilişkide istenen neticeyi elde etmek için sadece tek bir biçimde değil, fakat çeşitli biçimlerde kullanılabilir. Örneğin, belli bir ilişkiyi ve o ilişkinin getirdiği neticeleri kabul ettirme (a) mantığa ve hisse hitaptan, (b) bağırıp çağırmaya, (c) dayak atmaya, (d) tehdit etmeye, (e) şantaj yapmaya, (f) ekonomik yolla aç ve mahrum bırakmaya, (f) defolup gitmesi için kapıyı göstermeye, (g) sokağa atmaya, ve (h) namus, ahlak, aile, vatan, millet, din, Tanrı gibi güçlünün gücünü ve güç kullanmasını haklı çıkaran ideolojik baskı araçları kullanarak arzuyla katılmayı sağlamaya kadar çeşitlilikler gösterir