NAMUS VE AHLAK: ERKEĞiN SAHTE KALKANI

irfan erdogan

Erkekler eskiden kadınlara kilitli don giydirirlermiş ki gözden uzak olduklarında başkasıyla ilişkide bulunmasın diye.

- Kilitli donlar neden bırakıldı?

- Kadınlara ağır geldiğinden olmalı.

- Hiç alakası yok! Kadını kadın bile düşünmüyor ki!

- Herhalde, sonradan, erkeğe kilit ve don alma pahalıya mal olmaya başladı da ondan.

- Erkeğe cebinde bir anahtar daha taşıma zahmeti yüklediği için belkide.

- Bence, anahtarı kaybeden erkeklerin karşılaştıkları zor durum yüzünden oldu. Anahtarı bulan yaşadı tabi: Sakla samanı gelir zamanı. Düşün adam anahtarcıya karısını götürüyor ve "anahtarı kaybettim, şu dona bir anahtar uydur" diyor. Anahtarcılar o zaman kılıç, zırh, kilitli don ve demir aletler yaparlar, at ve eşşek nallarlar ve kiliti kaybolmuş kilitli donları açarlardı. Anahtarcı olmak lazımmış. Anahtarcı aptal mı? Değil. Bir kilitli dona ve bir de adama bakıp, ciddi ciddi "sen boşver anahtar uydurmayı. Başkası bulmuştur o anahtarı, hiç bakmaz namusunu beş paralık eder. Ben bu donu çıkartayım ve sana yeni bir donlu kilit yapayım. Hem zaten bu kullandığının da modası geçmiş" diye fikir yürütür. Adam anahtarı kaybettiğine küfrederek namus belası "olur" der.

- İyi attın valla.

- Neyse yani, erkekler ya bu nedenlerle ya da kafalarını veya keselerini kurcalayan birşeye çare olarak, donlu kilidi bırakıp, kendilerine beş kuruşa bile mal olmayacak NAMUS namussuzluğunu yarattılar. Kadınlar buna çok sevindi. Kilitli donları atıp, "namusa" dört elle sarıldılar. Erkeklerin at oynattığı ve kadınların allı pullu, donlu, çarşaflı, satenli, ipekli, blue jeanli, yüzü boyalı ve gözleri sürmeli kendilerini sundukları (veya sunuldukları) insan pazarında, don ve kilit yerine, bedavadan namus alınıp namus satılmaya başlandı. Dona zaten erkeklerin güvenleri de kalmamıştı ki. Kilit uydurma veya üç gün yemek yemeyip zayıflayarak donu sıyırıp çıkarma yanında, matkapla delik açanlar bile olmuş. Erkek güvenir mi! Güvenmez.

- Neden? Yapanın veya yapmayı hayalleyenin kendisi olup, gerçekte kendisine güvenmediğinden mi?

- Hiç de değil. Erkeğin onuru vardır. Erkek erkektir. Dişi köpeğe güvenilir mi hiç? Güvenilmez. Ya karı doymayı bilmeyen manyaksa, ne yapacağım? Karıyı nasıl zapt edeceğim? Ya da karı bir başkasını tadar ve bizimkini beğenmezse, halimiz berbat değil mi? Durdurmak lazım bu karıyı. Dayak ne yazar ki! Karıyı evden çıkmadan dövsen. Karı "Herif beni niye durup dururken dövüyorsun?" diye sorsa, ne diyeceksin? "Hiiç, her ihtimale karşı, başkasıyla sikişmeyesin diye dövüyorum" mu diyeceksin?. "Bu bir ihtar mı" diyeceksin? Dayağı yer, gene yapacağını yapar. Ne bileceksin ki? Cebinde de taşıyamazsın ki kocaman karıyı!

- Anladım. O zaman, hemen, namus! dersin.

Namus üçkağıtçılığında birbirini tamamlayan iki yöntem kullanılır. Birincide doğar doğmaz kız ve erkek çocuklarına namusun ne olduğunu öğretirsin: "Erkek namus ve namusum" diye böbürlenerek namussuzluk peşinde koşar. Kız ise "namus ve namusum" diye erkeğin namussuzluğu altında namus korumayı öğrenir. Ya kadın öğrenir fakat uygulamazsa? O zaman erkek ikinci yönteme başvurur: Terrörizm! Ulan, karı, sen benim namusumsun! namusuma bir gölge düşür, ananı bellemesem bile, anandan emdiğin sütü burnundan getiririm, valla!. Namus bu! Boru değil! Bu namus manyaklığı kıza ve erkeğe sanki insanlığın değişmez gerçeği olarak işlenir. Erkek "namus!" diye övünür. Kadın "namus!" diye dövülür ve dövünür.

Erkeğin "namus" diye üzerinde titreyişine bakıp kadın şaşırır: Ben neymişim, helal olsun! Herif bana tapıyor. Herifin ben herşeyiyim. Bir elimde cımbız, diğerinde ayna, umurumda mı dünya!. Üstelik, herifin namusuyum da. Kadın bir aynaya, bir cımbıza ve bir de namusa bakar, ve telaşlanır:

- Eyvah, ben bu yükün altından nasıl kalkacağım?

- Gayet basit: Namusunu koruyarak.

- Neyi koruyarak?

- Namusunu?

- Namusum ne ki?

- Herifin namusu.

- Herifin namusu ne, peki?

- Senin namusun.

 

- Dur şaşırtma beni: Benim namusum onun namusuysa, bana ne kalıyor?

- Sana korumak kalıyor.

- Neyi korumak?

- Namusunu

 

- Kime karşı?

- Kendi kendine karşı?

- Ne demek yani?

 

- Herifin namusunu kendin kendine karşı koruyacaksın.

- Anladıysam davul olayım?

- Zaten davulsun. Tokmak onda.

 

- Başkalarında da tokmak var.

- Başkalarının tokmağından sana ne?

- Olur ya, belki arada bir hoşlandığımız çıkarsa kullanılırız diye. Yedek mal göz çıkarmaz, değil mi?

- Sen hasta mısın? Ateşin falan mı var?

- Niye ki?

 

- Sen o tokmaktan başkasıyla tokmaklanamazsın kızım.

- Ya onun tokmağını istemiyorsam artık?

- Bunu evvelden düşünseydin. Senin hakkın bir tokmak, o kadar.

- Olduya kardeşim, o tokmak rezil bir tokmak çıktı. Na'apacam?

- Namusunla oturacaksın!

- Peki, herif bu davulu doğru dürüst çalamadığı gibi başka davullar arkasından koşuyorsa, veya bu davula bir tek bile atmıyorsa artık, ben tokmaksız n'apacam?

- Namusunla oturacaksın!

- Valla iyi. O başkalarının namusunu tokmaklarken, başkalarını namussuz yaparken, ben onun namusunu koruyacağım. Helal olsun, ben neymişim be. Ben neyim?

- Adamın namususun.

 

- Peki adam niye kendi namusunu bırakıp başkalarının namusuyla oynuyor?

- Erkek dediğin böyle olur.

- Peki, kadın dediğin nasıl olur?

- Namusuyla oturur.

 

- Kim demiş ki?

- Kilimci. Ne bileyim. Dünyanın hali böyle.

- Namusumla oturursam ne olur?

- Oturur beklersin. Beklemek iyidir.

- Ya beklemezsem?

- Bekleme de gör!

- Neyi görüyüm?

 

- Anyayı Konya'yı.

- Kim gösterecek?

- Kim olacak, kocan.

- O zaman, ben neyim ki?

- Sen sensin.

 

- Ben bensem, o zaman neden ben bana sahip değilim? Neden ben beni arzuladığım şekilde kullanamıyorum?

- Kusura bakma, ama, bu hakkı evlenerek sattın.

- Peki ne kazandım?

- Namus.

- Kimin namusunu?

- Herifin namusunu.

- Herifin namusu ne ki?

- Seks

- Hey! Ben de de var seks!

 

- Anlamadın ki! Herifin namusu senin seksin.

 

- Helal olsun, yani birşeye sahibim?

- Hiç de değil. Seks senin amma senin için değil.

- Peki kimin için?

- Kocan için.

 

- Ben seksi kendim için yapamam mı?

- Yapamazsın.

- Neden?

- Kocan bozulur.

- Ama onunla yapmak istiyorum.

- Olsun. Olmaz. Çünkü yatakta kocana karısı gibi davranman lazım, sokak şıfrıntısı gibi değil.

- Nasıl yani?

- Yat aşşa, bırak o ne yapmak istiyorsa öyle yap, o bitince de yaptığı için memnun ol.

- Ya memnun olmazsam?

 

- Memnun olmalısın. Sen namuslu kadınsın.

 

- Yani benim seksim onun için. Peki bana ne kalıyor?

- Seksini onun için korumak.

- Neden?

- Namus meselesi de ondan.

 

- Ulan! Eğer herifin namusu benim seksim ise, herifin namusu benim elimde demektir. İnim inim inletirim herifi istersem be?

- Nah, inletirsin!

 

- Niye inletemeyecekmişim ki, bal gibi de inletirim?

- İnletemezsin, çünkü namus meselesi olur. Fena olur.

- O zaman, vermem be! Vermem aç bırakırım! Süründürürüm!

- Ya öylemiii?

- Niye ki?

 

- Diyelim ki sopayla altına yatırmadı. Sor bakıyım kendine: Süründürdüğün o mu yoksa kendin mi?

- Anlamadım?

- Bal gibi anladın: Vermezsen, sen ne yapacaksın?

- Ne yapabilirim ki?

 

- Ne yapabileceğini yapamazsın. (başka biriyle yapmayı ima ediyor)

- Neden?

- Namus meselesi de ondan.

- Ne olur ki?

- Hiiiç, namusun temizlenmesi gerekir. Süpürgesiz falan.

- Kim temizler?

- Kocan.

- Ya temizlemezse?

 

- Merak etme temizleyen çıkar.

- Ya çıkmazsa?

- Çıkar kızım, çıkar. Eğer kocan denecek kavat namusuna sahip çıkmazsa, kardeşleri var, yeğenleri var, akrabaları var.

- Ya onlar da birşey yapmazsa?

- Bu kadar boynuzlu bir ailenin hakkından mahalleli (veya köylü) gelir. Sahip çıkılmayan namus artık onların namusudur. Onlar temizlemeye kalkarlar.

- Nasıl temizlerler?

- Mahallenin diline düşersin. Rahat bırakmazlar. Kasap şişman Murtaza bile yüzüne karşı sana "bir de bana versene" diye askıntı olur, ardından da "orospu, bir daha gelirse, et yok ona" diye atar. Erkekler hem kötülerler hem de "bir tek atsak' diye düşünürler. Sanki orta malı!. Mahallenin kadınları "eyvah! mahallenin namusu beş paralık oldu" diye dövünürler. Acaba kadınların bu dövünmesinde yapmak isteyip de yapamadıklarını yapana karşı kışkançlık kini mi, korku mu, yoksa ikisi de mi var dersin? Yani anlayacağın namus mahallenin namusu olur ve onlar da temizlenmesini isterler.

- Deli mi bu millet?

 

- Yok. Namus peşindeler. ( istediğin anlama al bu son sözü.)

- Kimin namusunun?

- Mahallenin.

- Mahallenin namusu nerden geliyor?

- Senden.

 

- Dur bir dakka. Eğer mahalleli de birşey yapmazsa, o zaman n'olur?

- Milletin namusu olur.

- Ne yaparlar?

 

- Kızlık falan muayene ederler. Kocanı kandırdıysan, gene muayene ederler ve faydalanmaya çalışırlar. Bir insanın kişiliğine yapılabilecek en büyük hakareti böylece toplum namussuz namusunu koruma bahanesiyle yapar. Hapse bile atarlar. Bu arada önüne gelen sana sulanır da. Televizyonda falan "ahlak ve namus yoksunluğu artıyor! Milletin ahlakı bozuluyor! Milletin ahlak ve namusunu koruyalım!" diye konuşmalar yaparlar. Konuşmadan sonra da bazıları Rus karısı kakalamaya gider, bazıları "ne karıydı be! ne bacak vardı" diye yanar, bazıları ise rakı veya viski içmeye koşar, bazıları da gidip karılarına sataşırlar.

- Eyvah! durum kötü yani. O zaman ne yapacağım?

- Namusunla oturacaksın.

- Evet! Doğru! Namusuyla oturmayan namussuzdur! Namussuza ölüm!

Popüler filmlerin, hikayelerin, ve başındaki haber ve yorumların çoğu seks, ahlak ve namus ekseni etrafında döner durur. Seks, ahlak ve namus olmaksızın ne siyaset ne de spor olur. Siyaset cambazlığının bir oyunu da kendi ahlaksızlıklarını örtmek için ahlak ve namus yaygaracılığına yasalarla, tedbirlerle ve desteklemelerle katılmadır. Siyaset filmlerinde kadın seksiyle "ayartıcı, yoldan çıkartıcı" rol oynar. Kadın siyasette güvensizlik, döneklik, kararsızlık, ne istediğini ve ne yaptığını bilmeme, beceriksizlik, işleri altüst etme, herkesi birbirine düşürme sembolü olarak kullanılır.

Cinayet filmi: Adam kiralık katil veya düpedüz katil. Temizliyor birkaç kişiyi. Her temizleyişinde, öldürdüğü insanlara bakıp Hırıstiyanların "Allah rahmet eylesin" anlamına gelen haç çıkarma hareketini yapıyor. Neden? Adamın dini ve ahlakı bütün de ondan.

Film değil, gerçek: Hz. İsa adına kurulan bir tekke. Tekkedeki birkaç aile tekkeyi bırakıp kendi yollarına gitmek istiyorlar. Olur mu? Asla! Bu dine karşı ahlaksızlık, dinsizlik! Üç aile kaçıp başka şehirlerde gizlenerek hayatlarını sürdürmeye başlıyorlar. Olur mu? Asla olmaz. Bizden ayrılanlar Tanrıya ihanet edenlerdir! Bizden ayrılanlar bize karşıdır! Bu aileleri buluyorlar ve Tanrı adına kurşunlayıp Tanrının intikamını alıyorlar. Ardından da "Tanrı büyüktür! Tanrının istediği oldu!" gibi laflarla dua ediyorlar. Neden? Namus, ahlak ve Tanrıyla huşu içinde kurdukları platonik seks. Hz İsa'nın gerçek felsefesi: Yüzüne bir tokat vurulursa, öbür yanağını uzat anlayışıdır. "Benim adıma namus temizliğine gir ve şan al" diyen bir Tanrı var mı? "Benim verdiğim canı, benim adıma al" diyen Tanrı dyudunuz mu?" Hangi Tanrı "Ey benim iyi kulum, azrailin işini sana verdim, benim için namus falan uğruna temizlik yapabilirsin" dediki acaba?

Film: Adam casus. Bir kadını susturucu takılı silahla vuruyor, kadın halının üzerine yıkılıp ölüyor. Kadın suçlu falan değil, sadece hizmetçi. Yerde ölü yatan kadının elbisesi sıyrılmış, dizinin üzeri görünüyor. Casus, kadının sıyrılan entarisini aşağı çekerek dizlerini kapatıyor. Neden? Namusun seks ile karıştırıldığı bir anlayıştan. Yani, casus namuslu adam da ondan! Namus, ahlak ve din adına kadınlara yapılanları ve kadınların kendilerine yaptıklarını anlatmak binlerce kitap doldurur herhalde.

Kız evlenmeden önce babasının ve erkek kardeşlerinin namusudur. Evlenince bu namus kocasına devredilir. Böylece, aile büyük bir yükten kurtulmuş olur ve derin bir nefes alır. Evlilikle birlikte, bekarete dayanan namus bekaretin gitmesiyle yok olur ve namus seks eksenin içinde şekil değiştirerek "evlilikteki namus" haline dönüşür. Evlilikteki namus erkeğin sahiplik ahlakı çerçevesi içinde hapsedilir: Bu namus anlayışıyla (1) erkeğin kadını nasıl kullanacağı ve (2) kadının bu kullanışa neden ve nasıl boyunsunacağı saptanır. Aynı zamanda, bu anlayış (3) kadının kendi vücudunu ve kadınlığını nasıl kullanacağı hakkında erkeği söz sahibi yapar ve (4) kadının kendi vücudu hakkında kendi karar vermesi düşüncesini kadına ahlaksızlık ve namussuzluğa yönelim olarak benimsetir. Vücudunu sahiplik ahlakının sınırı dışında kullanan kadınlar namussuzlukla suçlanır. Kocasını aldatmak namusssuzluktur. Kadının bir başka erkekle olmayı bile aklından geçirmesi günahtır. Namusunu satmadır. Kimin namusunu? Namus kimin namusu burda, kadının mı? Öyle görünür. Bekaret namusunda da aynı: Bekaret kızın bekareti mi? Evet. Peki namus kızın namusu mu? Öyle görünür. Fakat gerçekte namus erkeğin namusudur. Bu namusa zarar getiren kız ve kadın da cezasını ağır bir şekilde çeker. Kadın kimin namusunu zedeler? Kocasının ve ailesinin. Kadının ne şahsiyeti, ne kişiliği, ne insanlığı ve ne de kendinin sahip olduğu bir namusu vardır. Kadının her özelliği BAĞIMLI-GÖRESELCİLİK içinde anlam kazanır: Kocasına, ailesine, çevresine, ailenin namusuna, erkeğin boynuzuna, erkeğin onuruna, ailenin şerefine, erkeğin erkekliğine göre... Namusuna zarar gelen kişi erkektir. Ailenin şerefi lekelenmiştir. Çevre ise koyduğu kaideleri çiğneyen bu namussuz kadına çok bozulur. "İyi" çevreler bu tür kadına psikiyatriyle, gurup terapisiyle falan yardım etmeye çalışır. Hoşgörüsüz çevreler ise, azar kudurur. Namusunu temizlemek de erkeğe düşer. Namus kavramı ve bu kavramla gelen erkek-kadın ilişkisi biçimi, sahipliğin ve işbölümünün en adi yansımalarından biridir. Namus numarasıyla kendi vücudu hakkında kendinin karar vermesi hakkı kadının elinden alınır. Kadın sadece erkeğin istemlerine göre hareket eden bağımlı değişken olur. Namus konusunda bu bağımlılık bekaretini bir erkek için korumak, vücudunu sevdiği birine değil, fakat sadece kocasının kullanmasına sunmaktır. Bu vücudu kocasının nasıl kullandığı önemsizdir. Bu, konu ve tartışma dışı bırakılır. Peki kocası kendi vücudunu kendi arzularına göre kullanabilir mi? Eğer fırsatını bulursa, hem de nasıl!. Peki bu namussuzluk sayılmaz mı? Erkektir o, yapar. Buna enteresan bir cevabı, böyle birşeyle yüzyüze gelen Kumru'dan dinleyelim:

Eşim bana "Bir kadınla bir gecelik beraber olmak, seni aldatmak sayılmaz" demişti. Sordum: Peki aldatmak nedir? Cevabı beni epey şaşırttı:

- Dost tutarsın, ev kiralarsın o kadına.

Peki ben yaparsam bu bir gecelik beraberliği?" diye sorduğumda, bana çıkışmıştı:

- Kızım, gerçekler var, sen kadınsın. Kadınların namusu var.

- Erkeklerin namusu yok mu?

- Yok

 

"Demek ki erkekler namussuz öyleyse" diyerek işi şakaya vurdum. "Kızım gerçekler var" demişti bana. Bu gerçeklerin ne olduğunu hala merak eder dururum.

Erkeklerin vücudunu erkeklik sınırları içinde arzu ettikleri şekilde kullanması, örneğin, namussuzluk olarak değil de "zamparalık" olarak nitelenir. Erkeğin namusu sahip olduğu eşi, kızı ve anasıdır. Erkeğin en büyük namussuzluğu ise kendi eşine, kızına, kız kardeşine ve anasına kimsenin "kötü gözle" bakmasına dayanamazken, kendisi başkasının kızını, kız kardeşini, karısını ve anasını fırsat bulsa veya elinden gelse düzmeden asla geri durmamasıdır. "Benim olan benim!, benim namusum!, bunu herkesin bilmesini isterim!" diyen erkek, başkalarının buna hürmet göstermesini isterken, kendisi başkalarının bu istemini yok sayarak karı kız düzme peşinde koşar. Buna ne denir? Buna bencil çift-standart denir. Biz erkeğiz, yaparız! Elinden gelirse yaptırma! Bu çift standarta çok güzel bir örnek verelim:

Şu olay hemen her kızın başından geçmiştir: Parkta kız arkadaşın ve arkadaşlarınla oturuyorsun. Genç erkekler varsa etrafta hemen gözler kızlara dikilir. Kızlar da oğlanlardan hoşlanırsa fingirdeşirler. Hoşlanmazlarsa bozulurlar. Bir örnek verelim: İki kız parkta oturuyor. iki oğlan kızlara baka baka yaklaşır.

- Gözlerini yumacak değillerdi ya! Hele fıstık gibi iki kız görünce gözünü kapamak günahtır valla! Erkekliğin kitabına da sığmaz! Bakmasak, "bakmıyor" diye bozuluyorlar, ağlıyorlar falan. İyilik olsun diye bakıyoruz kızıyorlar. Niye öyle süslenip püsleniyorlar ki? Bakmıyalım diye mi? Güzele bakmak sevaptır. Biz bakmazsak kim bakacak? Başka kız ve kadınlar mı bakacak? Merak ediyorum: Kadınlar bizim için mi giyiniyorlar yoksa birbirlerini kıskandırmak için mi?

- Buna cevaba bile gerek yok.

Gençlerden biri kızların önünden geçerken aynı bakışlarla uzun uzun süzmeye devam etti. Zaten yazın sıcağı tepesine vurmuş olan Nuran el kol hareketleriyle oğlana çıkıştı sertçe (Nuran oğlanları kendine denk olarak görmediği için mi çıkıştı acaba? Denk görse çıkışmazdı herhalde, belki de kırıtırdı. Haklı mıyım kızlar?). Nuran:

- Ne bakıyorsun? Ne var?

Bu beklenmedik durum karşısında, baygın baygın bakan çocuk çok şaşırdı önce. Duraladı. Sonra hemen en klasik cevabı bilmiş bir tavırla yapıştırdı:

- Abla, göze yasak mı var?

Bu hücum karşısında duraklama sırası Nuran'a geldi. Karşı cevap aradı ve en uygun olanı buldu:

- Senin anana, kızına, kardeşine baksalar iyi mi olur, hoşuna gider mi?

- Abla, ama kötü konuşuyorsun sen.

- Oh! ne iyi. Siz bakarken kötü olmuyor da, sizinkilere baktıklarında kötü oluyor.

Oğlan şaşırdı, diyecek birşey bulamadı ve "abla göze yasak mı var?" diye tekrarladı. Nuran eliyle "defol" işareti yaparak, "hadi, git, git" dedi. Oğlan "göze yasak mı var" diye diye uzaklaştı. "Abla, ama kötü konuşuyorsun sen" sözü ve Nuran'ın buna verdiği cevap bu çift standartın en açık bir ifadesidir.

Ahlak (ve din) dendiğinde kadın ve seks ilk akla gelen şeyler olur. Bu sadece kadının köpek gibi muamele edilmesi ve sahipliğiyle el ele gitmez, aynı zamanda toplumsal olaylarda gündemin bu konular etrafında dönmesini de sağlar. Bu da, örneğin toplumumuzda yaygın olan bürokrasideki rüşvet, ithalat ve ihracattaki dönen dolaplar, ve siyaset ve iş çevrelerinin birlikte milyarları çalarak ceplerine doldurması gibi gerçek ahlaksızlıkların göz altı edilmesine yardım eder. Bir taraftan karıma yan baktı diye adam gırtlaklanırken ve başkasının kızına ve karısına göz dikilirken, diğer taraftan toplumun mal varlığını çalanlara, gazetelerde her gün boy boy resimleriyle yaptıkları anlatılırken, hiçbirşey olmaz. Hırsız ailelerin toplumu idare etmesi için seçildiği bir ülkede, ahlakı seks ve kadınla eşleştirmek bu hırsızların epey işine yarar: Hırsızlık iş (meslek, siyaset) olur. Hırsızın ahlakı da iş ahlakı. Herif meyvaların çürük yanını müşterinin gözünden saklıyor, güzel güzel parlatıp, iyilerini üste diziyor, sana da satarken el çabukluğuyla yenmiyecek çürüklerini dolduruyor. Çimentodan ve çelikten çalınarak, en küçük bir sallantıda çökecek binalar yapılıyor. Bu, iş, esnaflık ve ticaret ahlakı, gerçekte alın teriyle kazandığımız parayı elimizden sahtekarlıkla alan ahlaksızlıktır. Buna göz yumduğumuz için, biz de bize yapılan bu ahlaksızlığa katılırız. Herif gümrük kapısında rüşvet yiyerek, veya benzer hırsızlıkla, ahlaksızlıkla vurgun vurmuş, karısının koluna altınlar dizdirmiş, herkes bunu bilir, fakat herife ve karısına gıpta edilir. Böyle ve benzeri durumlarda ahlakı tanımlayan objektif ahlak kuralları değil, kolu süsleyen altındır. Öte yandan herif karısını eskimiş bir mal olarak bir kenara atmış, ve başka kadınlar peşinde koşuyor. Eskimiş mal ise, eğer kendine insan gibi davranan birini sever ve sevişirse, bu büyük namussuzluk ve ahlaksızlık oluyor. Gerçek namussuzluk, kadının bu yaptığını namussuz olarak niteleyen namussuz namusdur. Oh ne iyi: Malı arzu ettiğin zaman kullan, "eskidi, işe yaramıyor" diye at bir köşeye, dilin iki karış dışarda onun bunun kızına karısına sulan; Bunu "ben erkeğim yaparım" diye erkekliğe vur ve hayatın gerçek cilvesi olarak göster. Sonra, kadın da kendine ait olan ve senin değersiz et parçası olarak görüp muamele ettiğin vücudunu kendi arzusuna göre kullanma yolunu seçtiğinde, "namusum! namusum!" diye kudurmuş köpek gibi saldırılarla VURUN KAHPEYE filmleri çevir. Kadın ve erkek, herkes, kendi mutluluklarını özgürce kendileri arama hakkına sahiptir. Kadın evlenmeyle ne insanlığını, ne özgürlüğünü, ve ne kendi vücudunu kendi arzusuna göre özgürce kullanma hakkını satar. Erkek de öyle. Hiçkimsenin, hiçbir yobaz örgütün, hiçbir yasanın, kadını evlilikle ebedi köleliğe ve hapse sokmaya hakkı yoktur. Karısını değersiz et gibi kullanan ve başka etler peşinde koşan erkek aldatılmayı ve eğer mümkünse (ki ne yazık ki çok nadir, çünkü götüne tekme vurulan kadındır, fakat onun da zamanı gelecek) götüne tekme vurulup kapı dışarı edilmeyi hak eder. Bu erkekler aldatılmalıdır ki, sadece aldatılmanın değil, aynı zamanda istenmemenin de ne olduğunu görsünler ve anlasınlar. Gerçek ahlak hem kadın hem de erkek için eşit ölçüde geçerli olan kişiler arasında sevgiye dayanan kurallardır. Bu ahlak kuralları insanları evlilik kurumu içinde hapsedip sevgisiz bir beraberliğe asla zorlamamalıdır. Bu ahlak kuralları ahlakı sevgiyle tanımlamalıdır. Karşılıklı sevgiyi, anlayışı, hoşgörüyü, insanı insanca muameleyi ölçü olarak almadan yapılan ahlak tanımı çarpık bir tanımdır. Hangi topluma bakarsan bak, toplumdaki egemen ahlakı tanımlayan sevgi değil örgütsel ve kişisel çıkarlardır. Ahlak kuralları çıkar mücadelelerinin bir yansımasıdır. Kadın ve erkek sadece bunların taşıyıcısı ve uygulayıcısıdır. Bu nedenle, örneğin, eğer kesekağıdını çürük meyva ile doldurma ahlaksızlığını kendi çıkarına geldiği için ahlak olarak satan bir guruba karşı tüketiciler örgütlenip yeter demezse, o ahlaksızın ahlakını ve çürük meyvasını hayatın gerçeği olarak yutmaya devam ederler. Kadınlar da, erkeğin namus olarak sattığı ahlaksızlığı değiştirmek için hem evde tek başına, hem de örgütlenerek birlikte mücadele etmezse bu düzen böyle sürer gider.

Bir yanlış anlamayı ortadan kaldırmak için, şunu belirtmeliyim: Açıkça erkeği yere çalıyor gibi görünüyorum, yaptığı haksızlıklar, insafsızlıklar, gaddarlıklar, vurdumduymazlıklar, yobazlık ve bağnazlıkları nedeniyle. Gerçekte, erkek ve erkeğin durumu, onu yetiştiren ve hazırlayan, aileden başlayan, bir düzenin neticesidir. Erkek ve kadın, doğuştan ölünceye kadar, bu ahlak ve namus düzeni içinde yoğurulup, düzenin istediği biçime sokulmaya çalışılır. Biz bu düzenin namus ve ahlak anlayışının taşıyıcı ve uygulayıcılarıyız. Bu nedenle tümüyle ne erkeklik peşindeki erkeğe ne de köle kadına yüklenmemeliyiz. Pastayı yiyen erkek de bu anlayış düzeninin bir başka çeşit esiridir. Zavallıdır ve kadın gibi o da mutsuzlukla öder. Tabi ki, "Ben yaparım, erkeğim, sen yapamazsın, kadınsın" diyen evin-aslanına, "ah! düzenin esiri zavallı yobaz sevgilim, başka karıların peşinde ne kadar da acı çekiyor" diyerek anlayış göstermek, düzenin ideolojisine boyunsunmaktır, düzenin sürmesine yardım etmektir, suça katılmaktır. Kadınlar büyük ölçüde katılmalarıyla düzenin sürmesine yardım ederler. "Erkek yapar, erkektir. Kadın yapamaz, kadındır" diyen bir kadına, bunun nedenini sorduğumda, şu cevabı aldım:

- O erkektir yapar. Fakat kadın yapamaz, çünkü herkesin gözünde kıymetini ve değerini kaybeder.

- Peki erkek bunun yapma hakkını nerden alıyor?

-Tarihin ta başından beri bu böyledir. Herkes bilir bunu.

Ahlakı seksle karıştıran bir kültürde, bu karıştırma kazayla olmuş birşey değildir. Aksine bu, egemen olanın sahip olduğunu elinde tutma yollarından biridir. Sahip olunan bir insan değil, hoş bir et parçasıdır. Bu etin etini başkalarına gösterip onları iştahlandırmak tabi ki arzu edilmez. Eti evde sürekli hapsedemeyeceğine göre, tek çare bu ete kendi sahipliğini hak ve başkalarının bu ete bakmasını bile günah ilan etmektir. Özellikle üç beş tane kadın eve kapatılırsa, bunu haklı çıkaran ve bu kadınları tutsak tutan namus gibi mekanizmaları da getirmek kaçınılmaz bir gereksinme olur. Kadın tepeden tırnağa kapatılır ki hiç bir et parçası görünmesin diye. Kadına el ve dil uzatanın eli ve dili ortadan kaldırılmaya çalışılır. Çünkü o kadına el ve dil uzatmaya ancak o kadının sahibinin hakkı vardır. Bu hakkı da sahibi bol bol kullanır. Kız alınır ve satılır. Bu tür yetişen kadın da kızını bu tutsaklık için yetiştirir. Bu insanlık dışı kültür pratiği tarih boyu kadının toplumsal üretim ilişkilerinde sürekli başının ezilmesine yardım etmiştir. En ileri kapitalist sistemlerde bile bu egemen olarak devam etmektedir. Bugün eğer Fadime'nin dört kızı baştan aşağı örtülere bürünmüşse, bu egemen ideolojinin somut bir görünümüdür. Eğer Yaşar'a alevi olmadığı için sevdiği kız kızın ailesi tarafından VERİLMİYORSA (lütfen verilme sözünün anlamına dikkat et), eğer Hatice ailesinin sevgilisiyle evlenmesine izin verip vermeyeceği korkusuyla kabuslar görüyor ve kendini yemeğe vurup (rakıya değil) şişmanlıyorsa, eğer İzzet "karı dediğin erkeğin her dediğini yapar, yat deyince alta yatar, kalk deyince kalkar" diye doğal bir gerçeği ifade ettiğine inanıyorsa, eğer Sevim sevgilisinin katı Aleviliğinin mutluluklarını engelleyeceğini düşünüp, doğru bir karar vererek, evlilikten vazgeçtiğinde sevgilisi bunu anlayışla karşılayamıyorsa, bunların anlamı egemen ideolojinin başarılı olduğudur. Bunu bir diğer anlamı da, kadını bu tür aşağılık bir duruma düşürmeyen Araplardan önceki Türk kültürünün egemenliğini çoktan yitirdiğini gösterir. Türk kadınlarının güzelim giysilerinin yerini, çöldeki Arabın tutsak köle-karısının çarşafının almasının anlamı budur. Eski türkülerimizde, Türk kızı güzeldir, narindir, selvi boylu, sürme gözlü, kara kaşlı, dalga dalga saçlıdır. Türk kızı şahane giyinir ve salına salına yürür. Bu güzel kıza güzel giysilerini çıkartıp kasaptaki eti örter gibi üzerine yatak çarşafı atmak, Arap kültürünün bizim kültürümüzün içine ettiğini gösterir. Öte yandan, Kenan, Funda ve çocukları bu denli kapanmayı ve kendilerini tecrit etmeyi gereksiz ve anormal buluyorlarsa, bunun anlamı da o ideolojinin başarısızlığıdır, ve mücadeleci karşıt ideolojilerin varolduğudur.

Aile kurumunun terrörizmi altında bu terrörizmin korumaya çalıştığı namus ve ahlaktan erkek namussuzluk ve ahlaksızlık peşinde koşarak kaçmaya çalışır. Kadın bu terrörizmin kurbanı olur ve namusuyla oturur, bazen de aldatır. Herkes namusla oynar. Oyun tabi başkalarıyla oynanır. Çocuklar ise, dayağa ve baskıya rağmen, evdeki ve çevredeki namus kepazeliğine çeşitli şekillerde başkaldırı içinde o kepazeliği sonunda öğrenir ve benliklerinin bir parçası yaparlar. Aile kurumunun namus ve diğer baskıları altında, çocuklar sevgiyi kendi arkadaşlarında bulurlar. Kadın kendi. Erkek de. Böylece ailede herkes birbirine yaklaşma yerine, birbirinden kaçar.