İLETİŞİMDE UYDURULAR VE GERÇEKLER

Türkiye’de iletişimi örgütlü yaşamdaki insan gerçeğini yansıtacak bir biçimde sunan bir yapıt bulma olasılığı yoktur ve bu olasılık gittikçe de azalmaktadır. İletişimle ilgili yapıtların önemli bir kısmı hem insan gerçeğini doğru bir şekilde yansıtmayan bir karaktere sahiptir hem de belli ticari çıkarları gerçekleştirmeye ve desteklemeye yöneliktir. Bunların popüler olanları iletişimi sadece mesaj alışverişine, iletişimsizliğe, iletişim çökmesine ve vücut diline indirgeyerek iletişimin ne olduğu gerçeğinden uzaklaşmaktadır. Ayrıca çoğu yapıtlar iletişimi kitle iletişimi olarak ele almaktadır. Bu kitap iletişimi dar ve yönlendirici çerçeveler dışında ve ötesinde, insan gerçeğini aydınlatacak bir biçimde ele almaya çalıştı. Kitapta okuyucuya geçerli bir iletişim anlayışı ve bilgisi eleştirel bir şekilde sunuldu. Burada amaç, okuyucuya kendini ve çevresini soruşturma gereğini hissettirmek ve aynı zamanda eleştirel düşünme alışkanlığının geliştirilmesine katkıda bulunmaktır. Bu amaca ulaşmak için, okuyucuyu düşünmeye yönlendiren ve farklı görüşleri ele alan ve irdeleyen, dipnotlarla sorular soran bir sunum tasarımı uygulandı.

Ayrıca, iletişimin tanımı ve anlamlandırılması insan ilişkisindeki bir anlık kesiti ele alarak, tarihten ve bağlamdan yoksun bir biçimde incelenmesi biçiminde yapılmadı. Aksine, iletişim insanın varoluş ve toplumsal yaşam gerçeği içinde ele alındı ve anlamlandırıldı.[1] Böylece insanı ve insana ait olanı anlamlandırırken insandan ve insanın olandan uzaklaşmamaya özen gösterildi; var olanı tarihsizleştirme, evrenselleştirme ve meşrulaştırma yoluna gidilmedi.

İletişim bir şey söyleme, bir mesaj gönderme gibi basitliğin çok ötesindedir. İletişim sadece bilinç kontrolünden geçerek düşünceleri ve davranışları yönetme veya yöneltme de değildir. İletişimle örgütlü yaşamın materyal ve materyal olmayan üretimi gerçekleştirilir. İnsan üretimle, yaşamı için gerekli ve gereksiz ve hatta tehlikeli ve üretilmemesi gereken şeyleri yapar. Üretim araçlarının ve kaynakların sahipliği, üretilenin ve yaratılan zenginliklerin dağılımı vardır. Üretimle var olan mülkiyet yapısı ve bölüşüm koşulları, egemenlik ve mücadelesiyle birlikte yeniden üretilir. Üretilenin ve belli ellerde toplanmış şeylerin kullanım için dağıtımı, taşınması ve kullanıma sunulması vardır. Kullanıma sunulanın alınması ve kullanılması, tüketilmesi ve böylece bunların üretim gereksinimi ve koşullarının yeniden yaratılması vardır. Bütün bunlardan geçerek insan kendini ve toplumunu yeniden üretir, üretim araçlarını geliştirir, üretim ilişkilerini dönüşüme uğratır; kendinin de değişime uğramasını gerçekleştirir. Materyal yaşamını üreten insan, bu üretim sırasında, bu üretime bağlı olarak, bu üretimin bilinci de üretilir. Bu bilinçle üretim açıklanır ve bu açıklamalarla aynı zamanda var olan örgütlü üretim tarzı ve ilişkileri meşrulaştırılır ve karşıtlık üretilir.

İletişim, toplumda materyal ve düşünsel üretimin yapılabilmesi için zorunludur, aksi taktirde üretim olamaz. Dolayısıyla iletişim üretimin sadece bilinciyle, anlatımıyla, tasviriyle, ifade edilmesiyle, yani düşünsel-dilsel yanıyla ilgili değildir. İletişim materyal ilişkilerin ve bu ilişkilerin tarzının sadece anlatımı, öykülenmesi değil, o ilişkilerin ve tarzın örgütlü zaman ve yer içinde yürütülmesinin zorunlu gereğidir. Bu yürütülme de anlatımla veya söylemle veya sözle olmaz. İlişkilerle amaçların gerçekleştirilmesiyle olur ki bu da ancak iletişimle mümkündür. İşte sözün, yazının ve görüntünün önemi bu noktada doruğuna çıkar. Dolayısıyla iletişim söylenen söz, uygun duruş, radyodaki ses, gazetedeki yazı, televizyon ve sinemadaki hareketli resim değildir: Bu söylenenlerle elde edilen, sürdürülen, üretilen, üretilmesine yardım edilen, özlüce her an her yerde insanın kendini üretme faaliyetidir.

Eleştirel okul diye sunulan açıklamaların bazılarında merkeze söylem veya ideoloji konur. Merkezde insanın düşünceleri veya söylemi değil, insanın kendisi yerleştirilmelidir, çünkü merkezde insan vardır. İnsanın birey olarak sosyal içinde kendini ve sosyali üretmesi için zorunlu olan iletişimi anlamlandırma, en küçük inceleme birimi olan bireyden başlayarak irdelenmelidir. Birey ve ele alınan her birim tanımlanır ve birimin yapısı özellikle üretim tarzı ve ilişki bağlamları içinde açıklanır. Bu çerçevede en küçük birim olarak kişinin kendisiyle iletişiminden başlanır. Bunu takip eden birimler, kişiler arası iletişim, grup iletişimi, örgüt iletişimi, kitle iletişimi, halkla ilişkiler, reklamcılık, ulusal seviyedeki (toplumsal) iletişim ve uluslararası iletişimdir. Bu tür ayırım sadece tür belirleme ve açıklamak için yapılır. Okuyucunun kesinlikle şunu aklından çıkarmaması gerekir: Her iletişim birbiriyle bağıntılı ve iç içedir. Örneğin insanın kendiyle iletişimi yoksa, hiçbir iletişim gerçekleşemez. Siemens cep telefonuyla kişiler arası iletişim yapan iki kişi düşünün. Bu iki kişi aynı zamanda Siemens denen uluslararası bir şirketin malını tercih eden bir tüketici olarak uluslararası iletişim sürecinin bir parçası olmaktadırlar. Yüz yüze iletişim sürecinde IMF ve Dünya Bankası hakkında iki kişinin konuşması uluslararası ekonomik ve siyasal ilişkileri kişiler arası bağlam yoluyla destekler veya karşıt bir ideolojik yeniden-üretimini yapmaktadır. Bir televizyon programı seyreden izleyicinin kendi kendine program hakkında düşünmesi, o sırada veya sonradan biriyle program hakkında konuşması/tartışması, tek bir iletişimin değil, fakat kitle iletişimi ve bu iletişime bağlı olarak kendisiyle ve kişiler arası olduğunu gösterir.

Kitabın şu an okuduğunuz bölümünde (birinci bölümde) iletişim konusunun ele alınış biçimi, ne sunulduğu ve nasıl sunulduğu gerekçelerle açıklandı.

İkinci bölümde iletişimin ne olduğu ve nasıl açıklandığı eleştirel ve ayrıntılı bir şekilde incelendi. Böylece iletişimle ilgili önde gelen bir çok “çekici ve yönlendirici” söz ve tanımlamaların, şahane uyduruların ve yaratılan aldatıcı mitlerin/masalların ne olduğu, gerçek anlamları ve işlevleri tartışıldı.

insanın kendi kendisiyle iletişimde temel birim canlı öğe olan insan olarak tanımlanır. Bu bağlamda ilk ve temel birim örgütlü yer ve zamanda kendiyle ilişkide olan insan olarak belirlenir. Dikkat edilirse, bir iletişimi isimlendirmek için, birim olarak insanın sadece kendisini aldığımızda, insanın kendisiyle olan iletişimiyle karşılaşırız. Kişinin kendiyle iletişiminde kişinin “kişiliğe sahip olması” “birey, bireyci, toplumcu” olabilmesi, “kendi, özgür, köle, ben” olabilmesi ancak ve ancak sosyal olan içinde mümkündür. Sosyal dışında bireycilik, kişilik, toplumculuk, kendi kendinelik gibi gerçekler yoktur. Bireyciliğin, kişiliğin ve kendi kendineleğin oluşması, farklılaşması, benzeşmesi ve gelişmesi ancak toplum içinde toplumdan geçerek olur. Kendi başına bir adada yaşayan bir insan düşünemeyiz, çünkü o insanın varlığı bir anne-baba denen aile birimi ve o birimi çevreleyen diğer sosyal birimlerin varlığını gerektirir. Issız bir adaya düşmüş bir bebeğin yaşama şansı orada biter, çünkü bebek aile denen birimin bakımına muhtaçtır. Kurtların besleyip büyüttüğü insan-bebek öyküsü bilinç yönetimiyle gerizekalılaştırma masallarından biridir. Sağlıklı bilince hakaret olarak duran bu masallarla aslında bir egemen oluşumun ideolojisi işlenir. İki kardeşin farklı karakterler geliştireceğini ispatlamak için iki ayrı adaya gitmeye gerek yoktur, aynı aile içinde de farklı karakterlere sahip olacaklardır. Fakat karakterleri ne denli farklı olursa olsun yetiştikleri birimin egemen ve mücadeleci karakterlerini çeşitli ölçülerde yansıtacaklardır. Yani yetiştikleri birim ve birimlerin dışında, onlardan farklı, onların ilişki ve anlamlandırma biçimleri çerçevesi ötesinde bir kişiliğe, karaktere, anlamlandırmaya sahip olma olanakları yoktur. Dolayısıyla, kendi kendine iletişimdeki “kendi kendinelik” daima bireyin sosyaldeki ilişkileriyle, yaşamıyla, beklentileriyle, düşleri ve düş kırıklıklarıyla, sevi ve düşmanlıklarıyla, özlüce örgütlü yaşamın anlarını dolduran gerçekleriyle ilişkilidir.

İnsanı birim olarak ele aldığımızda, birimler arası iletişim, birim kişi olarak nitelendiği için kişiler arası iletişim olur. Kişiler arası iletişim, birim tek birey olduğu için, bu birimler arasındaki ikili ilişkileri anlatır. Birimler arası ikili ilişkiler örgütlü yer ve zamanda olur; bu nedenle bireylerin birbirinden özgür, bağımsız, atomlaşmış olarak ele alınması yanlıştır. Bireyin birey olması ve bireyler arasının anlamı bir sosyalliği anlatır. Bu sosyallikte arkadaşlık, aile, komşu, akrabalık, öğrencilik, annelik, babalık, çocukluk, kölelik, efendilik, patronluk, işçilik, işsizlik, zenginlik, yoksunluk, küskünlük, savaş, barış, dostluk, düşmanlık gibi birçok ilişkiler vardır. Kişinin kendisiyle iletişimi ve kişiler arası iletişim, bu nedenle algılar, dürtüler, tutumlar, duygular, inançlar çerçevesi dışına çıkartılmalı ve bunlar somut yer ve zaman içinde güç ve çıkar ilişkileriyle birlikte ele alınmalıdır. Örneğin inançlar denildiğinde kimin inancı, hangi örgütlü yapılarda ve hangi örgütlü zamanda sorularına cevap verilmesi gerekir. Kişiler arası iletişimde insanın tutum ve davranışları yer ve zamandaki ilişkilerin doğasıyla bağıntılıdır. Bu nedenle örgütlü yer ve zaman bağlamı belirlenmeden ve insan bu yer ve zaman içinde değerlendirilmeden geçerli bir inceleme ve anlamlandırma olamaz.

Tek birimlerin örgütlü yapılar içindeki amaçlı birliktelikleriyle gelen üretim ilişkileriyle çeşitli çaptaki grup ve organizasyon birimleri oluşur. Grup, birim olarak, çeşitli amaçlarla belli örgütlenme ve zaman yapısı içinde oluşan insan birimleri topluluğudur. Genel olarak en az üç kişinin bir grup oluşturduğu kabul edilir. Grup geçici olarak arkadaşların toplanmasından, bir iş yerindeki üretim veya görev gruplarına ve devlet kurumu içinde veya dışında kurulmuş ve belli kişileri ve grupları öldürme amacıyla ve aracıyla donatılmış gizli bir cinayet birimine kadar çeşitlenir. Dolayısıyla, gruplar belli zaman dilimi içinde var olan farklı örgünsel yoğunluktaki örgütlü yapılardır. Bu nedenle, hepsinde yapı ve bağlama göre belli egemenlik ve mücadele, dolayısıyla istemle ve istemsiz katılma ve katma, boyun sunma ve boyun kaldırma öğeleri ve ilişkileri vardır.

İnsan ilişkilerini örgütlü yapılar içinde ele aldığımızda, örgüt içindeki ilişkiler bağlamlarında kendi kendine, kişiler arası, grup ve örgüt iletişimleriyle karşılaşırız. Örgüt yapısını birim olarak ele aldığımızda karşımıza örgütsel ve kurumsal ilişkiler ve bu ilişkileri gerçekleştirmek için zorunlu olan örgütsel iletişim çıkar. Organizasyonlar belli amaçlarla bilinçli olarak bir veya birden fazla kişi tarafından kurulmuş, bir kişinin yerine getiremeyeceği veya bir kişinin kendisinin yerine getirmek istemediği en az bir üretim faaliyetini gerçekleştiren toplu birimlerdir. Bu birimler bir firma veya devlet kurumu olabileceği gibi çok daha gevşek bir şekilde örgütlenmiş kısa ve uzun zamana dağılmış dedikodu, haber verme, bilgilendirme, oyun, eğlence ve kutlama ile ilgili örgütlü etkinlikler olabilir.[2] Bu bağlamda köy odalarında bir zamanlar her akşam olan toplanmalar resmi kuralları ve koşulları olmayan fakat kültürel normlar, gelenekler ve adetlerle yürütülen bir kültürel örgütlü faaliyettir. Bu nedenle organizasyon (örgüt, kurum) materyali üreten örgütlenme olabileceği gibi materyali ve materyal yaşamı tasdik ve tasvip eden (veya etmeyen) düşünselle, eğlenceyle, boş vakitle, dinlenmeyle ilgili sosyal bir kurum veya örgütlenme olabilir. Bir firmada olduğu kadar, bir köy odasında, bir misafirlikte, bir ailede, bir köy kahvesinde üretilen her şey, diğer üretimler gibi hayatın kendisinin belli yanlarının üretimiyle ilgilidir.

Örgütlü yapılar birim olarak ele alındığında, önümüze organizasyonlar çıkar. Bu yapıların günümüzde en önde gelenleri arasında kitle iletişim olarak isimlendirilen teknolojik araçlarla aracılanmış yönetimsel iletişim vardır. Bu iletişim aynı anda hem ekonomik amaçlı hem de geniş insan kitlelerinin bilinçlerini biçimlendirme ve davranışlarını yönlendirmeyle ilgili bir örgütlenmeyi anlatır. Kitle iletişiminde bu tür amacın gerçekleşmesini sağlayan birimler ağı vardır. Bu ağın bütünü kitle iletişimi denen birimi oluşturur.

Bir örgütlü yapının hem kendi içinde hem de doğrudan veya dolaylı olarak ilişkide bulunduğu dış çevreyle kurduğu ilişkiler vardır. Bu ilişkilerde belli amaçları gerçekleştirmek için bilinç yönetimi yoluyla kontrol kurma ve sürdürme gereksinimleri çıkar. Bu amaçla çeşitli bilinç yönetimi mekanizmaları geliştirilmiştir. Bunlardan biri de halkla ilişkilerdir. Halkla ilişkiler firma ve kurum çıkarlarının daha iyi gerçekleştirilmesini amaçlayan örgüt için örgütlü biliş inşasıyla yapılan bilinç yönetimi iletişimidir. Halkla ilişkiler bir örgütlü yapının, kendi amaçlarına uygun olduğunda materyal gerçeği yansıtarak ve uygun olmadığında sahte imajlar yaratarak yaptığı planlı ve profesyonel satış ilişkisidir.

Reklamcılık belli bir ödeme karşılığında bir örgütlü birimin (reklam şirketinin) diğer bir örgütlü birimin (müşteri firmanın) satış çabasına paketlenmiş iletişimle yardım girişimidir. Reklamcılık iletişimini oluşturan birimler müşteri firma, reklamı veren şirket, destek şirketler, taşıyıcı araç (iletişim medyası)[3] ve hedef bireylerdir (potansiyel alıcılar). Bu birimlerin oluşturduğu bir endüstri ve iş gördüğü bir endüstriyel yapı vardır. Reklamcılık bu endüstriyel yapının işlevsel ve entegral bir parçasıdır: Parçası olduğu bu yapının pazarlamasını yapar.

İnternet öncelikle bilgisayar, uydu ve telekomünikasyon teknolojilerinden geçerek olan iletişimi anlatır. Bu iletişim insan makine iletişiminden geçerek endüstriyel yapıların ekonomik ve ideolojik satışının yaygınlaşmasını sağlayan en çağdaş tarz olarak nitelenebilir.

Ulusal iletişim aslında ulus denen bir birimin iletişimi demektir. Sorulması gereken ilk soru şudur: Kiminle iletişimi? Ulusu birim olarak ele aldığımızda karşımıza ulusun kendi içindeki ve diğer uluslarla olan iletişimi çıkar. Ulus denen birim amaçlarıyla homojen bir tümceden çok belli egemenlik ve çıkar yapılarını anlatır. Ulusun diğer uluslarla iletişiminde de çıkar ve güç ilişkileri egemen karakterdir. Ulusal iletişim denildiğinde, eğer uluslararası ilişkiler bağlamında konuşuluyorsa, ulus olarak örgütlenmiş ekonomik ve siyasal birimler arasındaki ilişki anlaşılmalıdır. Ulus içi ilişkiler bağlamında konuşuluyorsa, o zaman ulus denen birimi oluşturan üretim biçimi ve ilişkileri baz alınarak anlamlandırmalar yapılmalıdır. Bu da ancak ulusal iletişimi üretim biçimi ve ilişkileri tarihi içinde ele alıp değerlendirmeyle olabilir. Toplumun biçimi ve gelişmesi sosyal üretim tarzı ve ilişkileri ve üretim güçleriyle bağıntılıdır. Bütün bunlar ise iletişimle var olan ve değişen bir insan örgütlenmesini anlatır. Bu örgütlenmede insan düşüncesinin ve davranışının, dolayısıyla emeğinin belli biçimlerde kullanılmasının kontrolü için araçlar ve yöntemler geliştirilmiştir. Gelişme, yaygınlaşma ve güç kazanmada kontrol gereksinimleri için geliştirilen teknolojik araçlarla yer ve zaman üzerinde, dolayısıyla emek üzerinde egemenlik yoğunlaştırılır. Bu tarihsel süreç doğal iletişim araçlarıyla (sözle ve elle) yürütülen ilişkilere ek olarak teknolojiyle aracılanmış ilişkiyi getirmiştir. Bu gelişme ticari yolların ve bu yollardaki hareketin kolaylaştırılması, matematik, fizik, kimya vb alanlardaki buluşlar ve bunların sosyal yapılarda ve ilişkilerde uygulanması, yazıyla ve görüntüyle kayıt ve sonradan çağırmayla günümüzdeki boyutlarına ulaştı. Bu gelişme tarihi ancak üretim biçimi ve ilişkileri bağlamında ele alınırsa insanın ve sosyalin gerçeğine ulaşılabilir.

Uluslararası iletişimde ana birimi ulus denen siyasal yapılar oluşturur ki bu oldukça aldatıcıdır: Asıl çıkarlar ve amaçlar ulus kavramı içinde saklanır.  Uluslararası iletişim ulus denen ana birimden başlayarak ticarete ve bireysel seyahate kadar çeşitlenen farklı uluslardaki birimler arası ilişkiler ve bu ilişkilerin kurulması ve yürütülmesiyle ilişkilidir. Ayrıca, uluslararası iletişim kitle iletişimi araçlarının, ürünlerinin ve ideolojilerinin üretimi, dağıtımı ve tüketimiyle asla sınırlı değildir. Bu birimler arasında akla gelen her tür ilişkinin yürütülmesi ve anlamlandırılmasını içerir. Aslında uluslararası iletişimde ulus biriminin faaliyetleri sadece birim olarak kendinin değil, aynı zamanda ulusu oluşturan alt-birimlerin (özellikle ekonomik birimlerin) ulus sınırları dışındaki ilişkilerinin düzenlenmesiyle ilişkilidir.

1990’lardan beri artan bir şekilde küresel iletişim kavramı ön plana çıkartılmıştır. Küresel iletişim, aynı küreselleşme (globalism) kavramı gibi dikkatle ele alınmalıdır. Küresel iletişim sürecindeki tarafların belirlenmesi ve bu belirlemeden geçerek birimin gerçekten küresel mi olduğu yoksa, birimin uluslararası seviyede üretim ve dağıtım yapan şirketler mi olduğu açıkça tespit edilmelidir. Bu şirketlerin sermaye yapısının ve bu yapıdan geçerek yönetim yapısının uluslararası olması kimin ne ölçüde ve nasıl globalleştiğini anlatır? Bu kitapta küresel iletişim uluslararası iletişim bağlamı içinde ele alındı. Bunun temel nedeni günümüzde dünyada egemen düzenin hala kapitalist üretim tarzı ve bu tarzın biçimlendirdiği ulus devletlerin olduğudur. Devletlerin uluslararası ilişkilerdeki fonksiyonu, kurulan uluslararası örgütlenmelerin kontrolünden de geçerek, kendi varlığının nedeni olan sermayenin yeni-sömürgeci yapılardaki çıkarlarını korumaktır.

 



[1] Toplumsal kavramı bu kitapta sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik örgütlülük anlamını içeren biçimde kullandım.

[2] Üretim faaliyeti bir maddenin üretimi, dağıtımı ve tüketimine kadar olan bütün etkinlikleri kapsayacak anlamda kullanıldı. Dağıtım da aynı zamanda bir üretimdir: Üretilenin dağıtımıyla üretimin tüketime veya kullanıma giden dağıtım safhası üretilmektedir. Tüketimle hem tüketim üretilirken hem de üretimin gereği üretilir.

[3] Medya teknolojik araçlar demektir.