1. ÖRGÜT YAPISI: ALT YAPI

Alt-yapı belli etkinliklerin, işlerin, görevlerin ve ilişkilerin belli biçimde yürüyebilmesi için gerekli olan temel zorunluluktur. Alt-yapı belli bir biçımlenmeyi ve bu biçimlenmeye uygun belli örgütlenmeleri ve etkinliklerin oluşması ve gelişmesini sağlayan ön koşuldur. Alt-yapısızlık günluk anlamda temelsizliği, zayıflığı ve tutarsızlığı; post-modernist anlamda hareketsizligi, degışebilirligi, hareketliligi ve esnekligi; Marksist anlamda post-modern ideolojik bilinç yönetimini (kendi sünepeliğine ve kaypaklığına bakıp, bunu genele yansıtan uyduruyu, saçmalığı ve saçmalamayı) anlatır. Pozitivist ekonomi ve sosyolojide alt yapı yerleşim, üretim, dağıtım, kullanım ve atıklarla ilgili yol, kanalizasyon, elektrik, su gibi taşıyıcı temeldir. Marksist anlamda ise üretim ilişkilerinin belirlendiği toplumsal üretim biçimini anlatır. “Alt yapı ekonomi ve ekonomik ilişkileri ve üst-yapı da siyasal, ideolojik ve kültürel kurumları ve düşünceleri içerir” ayırımı oldukça kaba ve Marks’ın tarihel materyalist yöntemine uymayan bir basitleştirmedir.

Alt yapı kavramı, post-modern liberal çoğulculardan çok, özellikle geri kalmış (ve geri bırakılmış) ülkelerin kendini demokratik olarak satan veya kendini post-modern eleştirel olarak gören bazıları için psikolojik denge bozucu ve rahatsız edici bir kavramdır. Bu kişilerde “alt yapı” sözcüğünü duyar duymaz, Pavlov’un köpeğinde olana benzer bir reaksiyonla otomatik olarak “ekonomik indirgemecilik yapma” diyerek kendilerini rahatlatma arzusu doğar. İlginç; mutlak kölelikte köle köleliğinden kurtulmayı özgürlük olarak görürdü. Şimdinin “aydın” köleleri ceplerindeki relatif şişkinliğe bakıp kölelik koşullarını korumak için efendilerinden daha ateşli savunuculuk yapmaktadırlar. Bir kapitalist kapitalist olmaktan gurur duyarken, bu tür köleler “kapitalist, emperyalist, sömürü” gibi sözler duyunca, sanki kendisinin olmayan mülk sahipliğine ve mülkiyet ilişkisindeki egemenliğine saldırılıyormuş gibi tavır alırlar. Çıkmaza sokulmuşluğunda relatif rahatlığa erişmiş kölenin veya yoksulluğunda varlık veköşeyi dönme düşleri gören yoksunların zincirine vuruluşu ve zincirini koruyuşu!

Bu kişileri rahatlatır mi bilmem; alt-yapı sözcüğü sadece Marksizme ait veya Marksizmin malı değildir. Aksine, kapitalist endüstrileşmede bir zamanlar en yaygın olarak kullanılan bir kavramdır. Bugün kullanılmamasının en önde gelen nedenlerinden biri, günümüzdeki post-modern sahtekarlıkta, pardon, post-modern durumda bu tür kavramlar geçerliliğini yitirmiştir; yitirmelidir; çünkü insanın yaşatıldığı materyal gerçekleri değiştiremeyince, reklam, halkla ilişkiler ve ideolojik biçimlenmdirmeler ile bu gerçekler hakkında sahte imajlar yaratmak kaçınılmaz olur; insanlar televolelerden geçen gerçeklere bağlanarak düşlerle ve umutlarla ıslatılır. Bu sahte imajlar ve düşler bolluğu dünyası da post modern çoğulcu veya post-modern eleştirel muhteşemlik yapılır.

Post-modern düşünce 1990’larda örgütsel yapılarda herşeyin hızla nasıl değiştiğini öyküleyen sunumlarla geldi. Eskiden (yani daha birkaç yıl, 1980’lerin ortalarından önce) firmalar kendilerine faithfull müşterilerin oldugu stable pazarlar varmış, fakat şimdi bu değişmiş. Neden? Çünkü şimdi global rekabet varmış, kamu gücü denen fakat gücünü kamuya karşı kullanan devlet tarafından yasal bağlardan arındırılmış (deregulated), açık ve serbest bir pazar varmış; güçlü ve güçlendirilmişler tüketiciler artık kaliteli ısmarlama ürünler ve hizmetler istiyormuş; eskiden en başarılı örgütler kitle üretimi yapan dev örgütlermiş; aynı tüketiciye her yıl aynı ürünü üretiyorlarmış. Şimdi sağ kalacak örgütler yeni ürün ve hizmetler için değişen taleplere sahip artan bir şekilde değişen pazara çabukça uyabilecek olanlarmış (Magoulas & Pessi, 1998, bölüm 1 aktaran Dahlbom, 1999). Hiç kimse çıkıp “bana daha evvelce dünyada görülmemiş veya olmayan bir ürün ve hizmetin post-modern 1990’larda çıktığını gösterebilir misin? Benim bilmediğim ürün ve hizmeti ben nasıl düşünüp talep edebilirim? Binlerce yıllık düşünsel gelenekler birden bire nasıl oluyor da çöpe atılıyor ve insanlar isterik ve histerik bir şekilde artan taleplerde bulunuyorlar? Nasil oluyorda daha on-onbeş yıl öncesinde talep ve motivasyon sıkıntısı olan kitleler birden bire talep ve motivasyon patlaması yaşıyorlar? Yaşıyorlar mı? İnsan kendini kendi materyal gerçeğinden bağımsız sanacak kadar aptallaştırılmış olsa bile, kölenin şimdisi ve gelecegini ipotek altına sokan kar peşindeki örgütlü “hizmetler” ödeyemeyecek köleye kredi vermez veremez. Düşler ve talepler kölenin bugunü kadar yarınlarını da en ince ayrıntısına kadar hesaplanmış ödeme ve dolayısıyla sermayenin ücret\maaş politikaları altında kölece çalışma koşullarıyla bağlayan güçlerin parmaklarında oynattığı düşler ve hayallerdir. Baskıcı koşullar altında çıkmaza uğratılmışa sunulan alternatif olmayan egemen alternatifler içinde düşünsel ve düşsel dumura uğratılmışlık post-modern durumdur. Sırtına semer, ağzına ve boynuna yılar takılmasına engel olamayan düşünen-hayvan için kuru ot yerine küspe yemesi ve yediği aynı bile olsa yediği yerin nikotinli atmosferi, ayağının nalı ve sırtının çulu, derisinin rengi ve gerisinin şekli övünebileceği ve avunabileceği tek özgürlük ve benlik alanı olarak görünmektedir: Denize düşenin sarıldığı yılan; Tüketebilen için Post modern tüketim demokrasisi. Şahane uyduruların satıldığı Post-modern durumda, dünya emperyalizminin her ülkenin ücra köşelerine kadar materyal, düşünsel ve inançsal sömürü biçimlerini götürüşü hizmet olarak niteleniyor. Coca Cola, Big Mac, Süpermarket, Ricky Martin, TeleVole, Motorola, IBM, Kuşadasındaki moda ve güzellik yarışlarını, tüketici olan bizler mi tasarladık ve talep ettik de bize bu ürünler bizim yaratıcı ve doymak bilmez ve de sürekli değişen taleplerimizi karşılamak için uluslararası şirektler ve ortakları ve de çömezleri tarafından hizmet olarak sunulmakta?

Pavlov’u, köpeği mi yarattı hizmet etsin ona diye?

Hızla gelişen ve “cyber space” seviyesine ulaşan enformasyon teknolojisiyle enformasyon bolluğu varmış ve bu bollukta daha çok bilgi isteyen iş ve dolayısıyla daha eğitimli iş güçü gelişmişmiş. Artık bilgi çağına girilmiş ve tüketici demokrasisi ve çoğulcu anlamlandırma egemenmiş; ideolojiler bitmiş ve “totalizing Grand teoriler” son bulmuşmuş (Erdoğan, 1999). Günlük yaşanan gerçeklerin çoğu tam tersini söylüyor: 1990’lar, dünyada yaşayan insanların büyük çoğunluğu için cehaletin, hurafenin, mefafiziğin, uyduruların, uyutmacaların, sahtekarlıkların ve kandırmacaların modern iletişim ve taşıma teknolojilerinden geçerek en yoğun bir şekilde teşvik edildiği zamandır. İnsanlık tarihinin hiç bir döneminde insan beyni, vücudu ve doğal çevre bu denli igfal edilmemiş ve kirletilmemiştir. İnsanlık tarihinin hiç bir döneminde nicel ve çeşitlilik bakımından bu denli enformasyon, eğlence ve bilgi adı verilen çöplük beyinleri, kitapçıları, bayileri, kütüphaneleri, okuldaki sınıfları, bilgisayar disklerini ve interneti doldurmamıştır. Tarihin hiç bir döneminde insan beyni bu denli çoğulca kirletilmemiş ve kirletilme potansiyeline sahip olunulamamıştır. Tarihin hiçbir döneminde insan beyni bu denli düşünme kapasitesini, düşünme gereksinimini, düşünme motivasyonunu, düşünme çabasını ve gereğini yitirmemiştir. İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde özgür düşüncenin oluşmasına özgürlük ve insan hakları şampiyonluğu yaparak bu denli engeller konulmamıştır. Post-modern çöplüklerde standartlaştırılmış yiyecekler, içecekler, giyecekler, eğlenceler, tatiller, bilgiler, haberler, dersler, sınavlar ve iş yapış biçimleriyle standartlaşmış beynin artık düşünmeye ne ihtiyacı ne isteği ne de fiziksel-ussal potalsiyeli var: Her şeyi hazır olarak satın alan beyin sadece satın almayı düşler ve satın alma üzerinde ne düşünmeyi düşünür ne de düşüneni dinleyecek kadar dikkatini verme kapasitesine sahiptir: Birkaç dakika içinde öyle sıkılır ve yorulur ki sigara veya kola içmezse ya da tv seyrederek veya müzik denen bir tür dangırtıya kendini vücutsal olarak vermezse, başağrısı ve beynini birkaç dakika zorlamadan doğan “stress” denen gerginlikten kendini kurtaramaz. Post-modern durum dünya egemenliğinde başarıdan başarıya ulaşan kapitalin kendisi için yarattığı materyal ve düşünsel pazar durumudur. Bu durumu insanlığın talebine bağlamak, kapitalin ideologları için zorunludur ve ideologların çignediği sakızı geveleyen bilinçsiz aydınımsılar ve diğer köleler için kendi sömürüsüne katılmadır.

Post-modern düşünü uydurularıyla endüstriyel firma yapısından gevşek veya esnek yapıya, anlaşmalarla şebekeleşmiş teşebbüslere, dışsal şebekeleşmeye dönüşme gibi örgütsel politika önerileri verilirken, bu uydurularla desteklenen örgütler her zamanki yaptıklarını yapmaya devam etmektedirler: Sermaye birikimi, yatırımlar, ücret politikalarıyla baskılar ve sömürüler. İlginç olan, 1990’larda post-modernlik durumu olarak sunulanların hemen hepsi yıllarca önce sunulmuştu; şebekeleşme gibi örgüt yapıları senelerce önce gelişmişti.

Amerika hükümeti 1990’ların başında “enfromasyon toplumu” propagandasıyla ulusal enformasyon altyapı (infrastructure) programı başlattı. Kitle iletişimi dünyası bunun heyecanlı yayıcılığını yaptı. Önde gelen amaç Amerikan enformasyon teknolojileri ve ürünlerinin üretiminin ve tüketiminin artırılmasıydı. Amerikan ekonomisi ve ideolojisinin canlıliga gereksinimi vardı. Bu arada enformasyon sektöründe arattırmalar ve girişimler yaygınlaştı.

Örgütsel alt-yapı örgütü kurma ve sürekliliğini sağlama için (1) finans, teknoloji, yer, zaman, iş gücü, çevresel koşullar, (2) bilgi, profesyonellik ve mesleki beceri, (3) düşünsel (ideolojik) hazırlık gereklidir. Bütün bunların tümüyle yetmiş, gelişmiş olması gerekmez; minimum yeterlilik olmalıdır. Dolayısıyla, alt-yapı örgutsel biçimlenmenin ve sürekliliğin ön koşuludur. Alt-yapı kavramı ayni zamanda toplumun temelini belirleyen yapı olarak ele alınabilir. Alt-yapı dayanılan ortak bir kaynak anlamına da kullanilabilir. Alt yapı öte yandan üzerinde yapıların kurulduğu ortak ve genel bir standart seklinde tanimlanabilir.

Alt-yapı 19. Yüzyılda, savas cephesinin arkasında savaş yapmak için gerekli demiryolları, endüstriler ve diğer kaynakları anlatmak için askeri bir terim olarak çıkmıştır. Günümüzde, kavram taşıma sitemleri (kara, hava ve demiryolları, limanlar), enerji sistemleri ve iletişim sistemleri gibi, mal ve hizmetlerin uretimi ve dağıtımı içın zorunlu yapilanmayı ifade içın kullanılmaktadır.

Filozoflar çok eskiden beri dünyanın dayanağını, temelini soruşturmuşlar ve çoğu duyularımızla deneyimledigimiz 4 temel fiziksel ögeleri herşeyin temeli olarak sunmuşlardir: Toprak, su, hava ve ateş. Bunlar değişmeyen sabit temellerdir. Birşey üzerine kurma Batı felsefesinin düşünce tarzını oluşturmuştur. Birşey uzerine kurma ile birlikte birbiri üzerine eklenmiş yığılma düşünu tarzı gelir. Bu yığılma ile seviyeler ve seviyelere gore gruplandirmalar, sınıflandırmalar ortaya çıkar. Birikimle eklenme ve gelişme süreçleri önem kazanır. Tarım toplumu için temel ekip biçtigi sabit toprak ve ektiğini suladığı sudur. Teknolojisini bu temel uzerinde geliştirir ve biçimlendirir. Endüştriyel toplum için sabitlik\dayanıklılık, materyal temelinin örgutleniş biçimi sabit olmadığı için, çok daha ciddi bir konu olur. Endüstriyel orgutlenmede sadece uretim değil aynı zamanda stable, iyi çalışan ve güvenilir dağıtım sistemine sahip olması gerekir. Endüstriyel toplum için böylece alt-yapı toprak ve su degil, dağıtım sistemleri için gerekli yollar ve limanlar gibi taşıma sistemleri olur. Endüstriyel yapı dağıtım içın gerekli alt-yapı olmaksızın hareketliligini ve canlılığını yitirir. Kapitalist egitimin bize öğrettiği alt-yapı kavramı buydu ve buna şimdi pek rastlanmamaktadır.

Alt-yapi kavrami Marks ve marksizmde onemli bir yer kaplar. Marks infra-structure kavramini kullanmaz, onun yerine “base, basis” kavramini kullanır. Base veya temel, toplumun materyal koşulu anlamına kullanılır. “Ekonomik indirgemecilikten” bahsedenler, Markist temeli\altyapıyı ekonomiye indirgeyip indirgemecilik yaparak indirgemecilikten bahsederler.

Materal koşulların olduğu temelde\altyapıda en kaba anlatımla üretim güçleri ve üretim ilişkileri vardır. Bu temel üzerine bu temeli anlamlandıran ve temeli destekleyen üst-yapı denilen siyasal, legal, ideolojik, kültürel kurumlar ve düşünsel yapılar oluşur. Oluştuktan sonra kendini bağımsız sanır. Bagımsız olmadığını uretim güçleri ve ilişkilerinin egemen yapısına aykirı bir karar almaya veya uygulamaya girmeye teşebbüs ettiginde, ki düşünsel yapi ve gemen pratikler bunun gündeme gelemsini bile engeller, çok iyi anlar. Tabi bu “anlama” silahli güçlerin mudahelesi, parlementonun feshi, partilerin kapatilması, devlet ve ulusun güvenligini koruyan mahkemelerin kurulması gibi radikal bir şekilde yerinden edilme ile olabileceği gibi; daha çok meşrulaştırılmış çıkar ilişkileri ve rüşvetçi zimmete geçirmelerin getirdiği ortak bağlarla olur. Post-modern durum müdahalesiz soygunu savunur: Benim soygunuma müdahale etme diyen ve elinde nukleer silahları olan igfalcilik, pardon a mi!, demokrasi ve özgürlük melekliği… Toplum ve örgütlenmeler böylece, materyal üretim biçimi ve ilişkileri üzerine kurulur. Marksizm, basit alt-yapı kavramına sosyolojik ve felsefi içerik katar. Bundan çok daha önemli olarak, temeli değişim olmayan, sabitlik taşıyan ve değişimi sağlıklı bir biçimde anlamlandıramayan alt-yapı anlayışı ve düzeni, Marksizmle değişimin ve değişmenin dinamiklerinin getirilmesiyle, kendini savunma gerekliliği duyar. Bu gereklilik de, kapitalist porpagandanın başvurdugu ilkelleştirilmiş düşünceyi beslemeye yönelik “indirgemecilik ve hayalperestlik” gibi tabansız saldırılar yanında, Biyolojik organizmacı homoestasis temelinden uzaklaşıp yeni yapısal görevsellik teorilerine, psikolojik denge ve dengesizlik teorilerine geçiş, Simmels’den esinlenen çatışma teorileri, kaynaşma teorileri, çatışma çözümü teorileri gibi daha tabanlı ve anlamlı kendini eleştiri ve geliştirme çabalarını ortaya çıkartmıştır.

Alt-yapı kavramı gorünen yollar ve taşima sistemleri yanıda, daha çok gürümeyen yer altındaki taşima sistemleriyle özdeştirilince, birden bire toplumun gizli ve gizemli kan damarlari ve sinir sistemleri oldu. Aslında, alt-yapı gerçek anlamiyla bir alt-yapi olduğunda gözle görünenin ve dolayısıyla öncelikle duyularımızla biçimlenen bilincimizin ötesindedir, dışındadir. Bu durum alt-yapıyi skalamak gerekliligini duyan bir orgutlu yapi için oldukça faydalıdir; kolayca alt-yapiyla ilgili mitler, efsaneler ve uydurular kurgulari yapılabilir ve sunulabilir. Örneğin, endüstriyel yapıların gerçekleri “devrimler” yapan iletişim teknolojilerinin “cyber space’de” döşedigi süper highway’lerden bahsedilerek masallaştırılır. Bu masaldaki SEN’e bu muhteşemlik ve göz kamaştırıcılık içinde Çarkifelekle, Televoleyle, akşam haberleriyle, eğlenceyle, kolayla ve burger ile, beyaz eşyanla rahatlaman ve huzur duyman gerektiği söylenir. Rahatlaman istenir, çünkü artık alt-yapı o ikide bir patlayan eski kanalizasyon ve su boruları, kesilen elektrik kabloları, deşilip dökulen asfaltlar değildir; onlar eski çağın (modernleşmenin) post-modernlikle ortadan kalkan ve artık hatırlanmayan hatıralarıdır. Artık post-modern globallik ve enformasyon toplumunda cyber-space içinde chat ile, e-mail ile, alışverişle seyahat edilmektedir. Rahatlaman istenir, çünkü istenen rahatlama pratiklerinin kendisin görevsel olduğu gibi, bu görevsellik sonraki rahatlatıcı alışverişlere götüren satışlar için de hayatidir. Düşünün: aklınız sadece kapinizin önünde akan patlamış borudan fışkıran lağıma ve kesilen elektriğe, kazılmış yola, taşıma aracı yetersizligi ve trafiğe takılirsa, çok rahatsız olursunuz. Bu rahatsızlık sadece alt-yapının duzensizliginden ve çürükluğünden dolayı olsa bu çruklügun sorumlulari pek de rahatsız olmazlar. Sizin bu rahatsızlığınız sistemin çürümüşlüğünu soruşturmaya göturebilir ve bu da oldukça rahatsız edicidir. Hele bir de daha ileri gidip, bu alt-yapıyı üretim biçimi ve ilişkileriyle bağlarsanız; bu yapida kendi güçsüzluğünüzun farkına varip güçlenmek için orgutlenmeyı düşünür ve orgutlenmeyi desteklemeye başlarsanız, durum daha da kritik bir hale gelir. Bu nedenle, o lagim akintısından atlayarak geçerken, trafikte beklerken, toz yutar ve çukurlarda kaybolurken, ücretinin\maaşının başkalari tarafindan artırılmasına (aslında azaltılmasına) hiç bir etkide bulunamazken, enformasyon toplumunun cyber-space’i içinde yolculuk yapmak ve seyretmek ne rahatlatıcı değil mi? (kimler ve neler için rahatlatıcı?).

Alt-yapı kavramı üretim, taşıma ve dağıtım, tüketim ve dinlenme ve eğlence için gerekli hizmet ve temeli sunan uygulamalar için dayanıklı ve dengeli bir platform olarak anlamlandırılabilir. Bu anlamlandırmayla altyapıya eger tarihsel evrensellik karakteri bahşedilirse, ki tarihin her döneminde gemen guç yapısi boyle yapmıştir, o zaman, yapi soruşturmasi ortdana kaldirılir, yasaklanir, günah veya suç ilan edilir. Liberal umut ve öneri daima alt yapının faaliyetler için çerçeve sunan ve faaliyet rehberleri sunan duzenleyici iskelet olmasıdır. Daha hayalperestçe ileri gidilerek, altyapının faaliyet ozgürlügü yerine denge ve güven getirdiği belirtilerek, rudimentary bir altyapının ozgurleştirici bir platform getireceği one sürülur (Dahlbom, 1999). Çok hoş, fakat boyle bir altyapinin oluşturulması sermayenin kurduğu altyapıda nasıl oluşabilir? Ancak sermayenin çikarına calışirsa oluşabilir. Örgutsel yapıda elbette üretim biçimi ve ilişkileri belirginlik kazanmışsa, bu belirginlik derecesine göre seçenekler ve faaliyet özgürlükleri ve örgutsel yapılanmalar ve yapılanmalardaki kölelik durumları değişecektir.

Günümüzün endüstriyel toplumlarında alt yapı “sistemlerden” oluşur. Bu sistemlerin her birinde üretim biçimi ve ilişkilerinin sistemin genel karaterini yansıtacak biçimde örgutlendigini gorürüz. Dağıtım ve taşıma sisteminin alt yapısı liberal düşünce yapısı açısından, asfalt ve beton yollar, yol çıkışları, işaretler, ışıklar, sinyaller, seyir eden araçlar, sürücüler, taşınan eşyalar, mallar ve yolculardır. Sistemdeki ilişkiler ise, örneğin bir arabadan diğerine olan uzaklık, ücret ödeme, tamir için yolu kapama gibi kullanımla ilgili faaliyetlerdir. Sistemin çevresi ise, yolun kenarında kurulan benzin istasyonu, araba tamir atölyeleri, restoranlar ve doğa gibi ögelerdir. Sistem surekli değişir: Arabalar geçer, yuk doldurur ve yük boşaltır, sistemin bir parçasini diger bir yere götürür, yükler ve taşıyan ve taşınan insanlar değişir. Fakat dikkat edersek, değişen sistemin altyapısı ve kendisi değil, değişen şey “elimi sallasam ellisi” şarkısı misali taşınılabilir ve kullanılabilir ögeler ki bu ögelerin değişmesiyle sistemin karakteri değişmemektedir. Bu tür yaklaşımda, yol ve taşıma sistemi temel üretim biçimi ve ilişkilerine uygun bir şekilde sürekliliğini devam ettirmektedir; canlılık ve değişim yenilerin eklenmesi, eskilerin tamiri veya bir yana atılması, bütünleşik farklılaşma ve büyüme biçiminde olmaktadır. Enformasyon toplumu ilk bakışta materyal alt-yapısız görünür. Enformasyonntoplumunu krakterize eden hizli değişim ve enformasyonun kendisinin materyal olmayan doğası, şebekeler fikri, ontolojik seviye, stable temeller ve altyapilar ile uyumsuz görünür. Komplex endustriyel toplumların var oluşu iyiçalışan enerji, taşıma ve iletişim sistemlerine bağlidir. Bu alt yapı üretim, sosyal yaşam ve organizasyon için materyal temeldir. Dahlbom’a göre (1999) son ürün ile dogal kaynak arasindaki mesafe artinca, fokus urunden servise kayınca, butun işgücü iyi egitime sahip olunca, teknoloji bilgi intensive\yogun olunca, o zaman toplum tepesi üzerine döner. (Yani toplumu yöneten, tepsi üstünde yürüyen düşünsellik ve materyal temeli de beyindir!). Enformasyon toplumunun stable temeline en yakin olablecek fikirlerdir, eğitim kurumlarıdir, araştirma orgutleridir, siyasal ve legal sistemidir, yurtttaşlarının aliskanlik ve değerleridir. Bu değişim tarım toplumundan endüstriyel topluma geçişteki degişime benzer. Tarım toplumunda yiyecek uretimi toplumun temeliydi; kentler yaşamak için kirsal alana bağımlıydı. Endüstrileşme ve tarimin endüstrileşmesiyle bubagımlılik ilişkisi degişti (Şimdi biz Ankara’da hizmet sektorunde çalışiyoruz; enformasyon sektorunde enformasyonve bilgi üretiyoruz. Biz olmasak tarimalanları çoker gider! Saçmalık! Kent denen yerlerdeki sebzein manavdan, etin kasaptan, ekmegin firından geldiğini sanan milyonlarca asalak kitleler tarımsal üretim olmasa açiktan geberirler. Tarimsal uretim de buyuk şirketlerin eline geçmiş tarim alanlarında yapilmaktadir; Çankaya’da veya Beşiktaşta ya da Turism denen pezevenklik bakanlığının teşvik ettiği gaspedilmiş kıyılardaki otellerde veya kitle iletisim araçları denen beyin düzme makinelerinden veya internetten geçerek yapilmamaktadir. Enformasyon ve hizmet sektörlerinin egemen olduğu ve sömürü, asalaklık, ideoloji, kölelik, egemenlik ve boyunsunu üreten bir toplum –varsa böyle bir egemen yapı—kesinlikle materyal üretim temelinden yoksun, bu temelden kopmuş, temeli olmayan veya temeli yukarida belirtilen fikirler vs olan bir toplum değildir. Feodal düzenin asalak aristokratlari ve kentlileri, sömürgen kilise yapısının materyal temeli yok muydu? 1990’ların gelişmiş kapitalist toplumlarında hizmet ve enformasyon sektörünun artmasi ve yaygınlaşması, burada çalışan ücretli kölelerin sayısının büyuk oranlara ulaşması, kapitalist sistemin materyal temelinin ortadan kalktığı veya kapitalist materyal alt yapının marjinal bir duruma düştüğünü anlatmaz. Enformasyon ve bilgi uretimi ve hizmet üretimi kapitalist uretim biçimi ve ilişkileri içınde olmaktadır; enformasyon ve bilgi üretimi için enformasyon ve bilgi teknolojilerinin olmasızorunludur. Enformasyon teknolojileri kapitalist alt yapinin önemli bir parçasıdır. Üretilen son ürune (bilgi, haber, enformasyon) bakarak ve onların üretimini düşünceye ve düşünmeye bağlarsak, elbette, var olan materyalliği bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde ortadan kaldırırız. Enformasyonu emtia\mal olarak alırsak, elle tutulur ve gozle görülur bir materyalliğe sahip olmadığı için, materyalllikten yoksun sanırız. Enformasyon ve bilgi alınıp satılan mal olduğunda, materyallik bu mal oluştadır. Bu mal oluşu taşiyan teknolojik yapı, urertim biıçmi ve ilişkileriyle, alt yapıyı oluşturur. Hizmet sektöründe çalışan kitlelerin sayisınin artmasi, endüstriyel, finans, borsa ve enformasyon yapilarının iletişim teknolojilerine yoğun bağımlılığı, kapitalist üretim biçimini ve ilişkilerini değiştirmemiştir. Ayrıca, enformasyon toplumu ve bu toplumda iş güçünün eğitimli olduğu ideolojik uydurudan ote çok az gider. Okur yazar olmak egitimili olmak demek değildir. Enformasyon toplumu olabileceki New York’daki hizmet sektoründe çalışan kitlelerin herhangibir sosyal, eknomik veya siyasal konuda, nerede indirim var veya hangi indirim kuponunu keseceğine karar verme veya belli klişeler ötesinde, iki cümleyi okuyup anlamlandırma olasılığında sahip olduklarını hiç sanmıyorum. Ben NewYork’ta hizmet sektöründe çalışan bir sendikalı işçinin sendika sözleşmesi el kitabındaki basit iki cümleyi okuyup ne dendiğinin yorumunu yapabildiğini görmedim. Benim sorduğum işçiler New York’ta doğup büyümüş ve en az sekiz yıl okumuş işçilerdi. Restoranlarda geçici olarak çalışan Hollywood umutlularive gençler hizmet sektorünun devamlı işçileri değildir ve onlara bakarak degerlendirme yapilmamalıdir. Turism, otelcilik, restoran, iletişim medyası, elektronik ve bilgisayar hizmet sektörlerinde çalışanların iyi eğitimli olanları olmayanlarından sayisal olarak çok azdır. Ayrıca, enformasyon medyasının herkese “enformasyon ve bilgi” verdiğini iddia etmek gülünçtür: Enformasyon ve bilgi emtiadır ve ancak gerekli ödemeyi yapan ulaşabilir. Kitle iletişim medyasının bedavadan verdiği sanılan enformasyon ve bilginin değeri ideolojik, ekonomik, kulturel ve psikolojik beyin yonetiminden öteye pek gitmez. Dolayısıyla enformasyonla ve bigiyle yürüyen enfornasyon ve bilgi toplumu ideolojik bir uydurudur: Enformasyon ve bilgi toplumu, enformasyon ve bilgi kullanılarak cehaletin teşvik edildiği ve beyinlerin dumura uğratıldığı toplumdur. Türkiye bu toplum olma mertebesine, yonetici sınifların şehvetli isteklerine rağmen, henüz erişemedi. Bu topluma en güzel örnek Amerikan ana akım ideolojisinin egemen olduğu Amerika’dır.

Alt-yapıyı örganizasyonlar ve etkinlikler için stable temeller olarak ele alabilir ve paylaşılan, ortak kaynaklar olarak niteleyebiliriz. Fakat bu nitelemede çok dikkat etmek gerekir: Çünkü köyumuzun ortasindan gecen şehirler arasi yol, o köydeki insanlara hareketlilik olasılığı sunar; fakat herkesin kullanımina açık olmasi, bir alt-yapıyi herkesin yapmaz; Kullanım olanakları olmadıkça, ortak yapi olanaklari olanlara hizmet ederken, olanaksızlar içın de ender kullanim veya kullanim umudu olarak kalır. Alt-yapi kamu mali olsa bile, bu gerçek geçerlidir: Türk HavaYolları kamuya hizmet veren kamu örgütüdür.Özel televizyonların ve radyoların sinyalleriyle gaspettiği hava yolunu onların dışında kim kullanabilmektedir?

Modern orgutler ve modern örgut teorisi mekanistik dünya görüşü temeline dayanır ve süreç yerine yapı üzerine eğilir (Dahlbom & Mathiassen 1993).

Örgutsel alt-yapınin materyal ögeleri örgutu oluşturan parçalardır ve endustriyel veya ticari örgutlenmede, “örgütü kurmam ve calıştirmam içın nelere gereksinim var? sorusuna cevaptır. Materyal örgutün alt-yapısıdır ve sermaye, teknoloji, personel, binalar vb içerir. Buna örgutün cevresiyle ilgili faktorleri de katmak gerekir, çunkü orgutsel oluşüm ve sureklilik dış cevreyle olan iletişimin doğasına göre de şekillenir (veya dış cevre egelleyici ve kolaylaştirıcı etken olarak vardır.) Dış çevre de orgutlerin varoluşunu sağlayan transportasyon, finanas, yasal, pazar, kulturel vb sistemlerdir.

Örgüt teorisinde formal biçim ön plandadır; materyal bıçım ve iliskiler marjinal olarak kalır.

Efficient neden örgut üyelerinin yaptığı gunluk faaliyettir. Çalismaya başlamadikca, sadece insanlari toplama ve becerili bir grup insanı orgutleme ve onlara araç ve materyaller saglamayla hiçbirsey olmaz. Egemen örgüt anlayışlarina göre örgutlenmenin önemi efficiency nedeni pahasına, abartılmaktadır. Modern iş yapma bicimi orgutlenmeyledir veorgutlenme güçlu bir nedendir. Egemen örgut teorileri örgutun alt-yapısını, materyal temelini ilgi dışı birakırlar. Mark örgutün materyal temeli uzerine, uretim güçlerine eğilir; böylece örgutsel değişımi madde ve bicim arasındaki, üretim güçleriyle üretim ilişkileri arasındaki çatışma anlamı içinde ele alarak açiklar.

Örganizasyon örgüt için icseldir; orgutun ic yapisiyla ilgilidir; firmadaki iş bölümü ve kordinasayondur. Alt-yapı, firmayi da içine alan, fakat firmaya dışssaldır; firmanin degil, kamunundur. Bu turyoruma dikkatle yaklaşmak gerekir: Alt-yapı teorik olarak ortak fakat pratikte kamu harcamalarından geçerek herkesin ödediği fakat bir sınıfın kullanim ve kontrolunda olan, herkesin kullanımına ve faydasina teorik\ideolojik olarak açik olan, fakat büyuk ölçude güçlü bir azınlığın faydalandigi kaynaklardır. Ayrıca, alt-yapı burada sadece klasik modernleşme teorilerinin ve anlayışının tanimladığı ve taşiyıcı olan ol, kanalizasyon, suve sulama sistemleri gibi yapılar içıne indirgenmektedir. Böyleolunca alt yapı uretim bicimi veiliskilerinden bagimsız, onların dışında, toplumun genel gelişmesi icin tasıyıcı materyal yapı olarak önümüze çıkar. Bu tur ele alış yetersiz ve yanlıştir. Alt-yapı örnegi olarak su veya karayolu sistemlerini ele alsak bile, bu sistemler uretim biçim veilişkilerinden bagımsız, sınıfsal karakteri olmayan, herkese mal olan birsey degildir. Yapılışıyla, kullanımıyla, amaçlarıyla, orgutlenisleriyle üretim biçimi ve ilişkilerinin göstergeleridir. Ornegin internet, simdi bircok kisi tarafindan ve Clinton tarafindan ilk kez genel kullanıma sunulduğunda, firmalar arasi ve firmalar otesine uzanan ortak bir kaynak, bir alt yapı olarak nitelendi. Firmalar internete el atınca,internet ayda 19.95 dolar vetelefon kullanim parasi odenerek ulaşılan ve kullanılan bir hizmet oldu; firma mülkiyetine geçti. Enformasyon ve bilgi kullanımımında en anlamlı ve faydali kullanım firmalar arası ve intra-net ile firma içinde olmakta; firma reklamlarıyla firma için olmaktadır. Chat (yani boş gevezelik, geyik yapma), alternatif seks, musik, kanlı canlı ve de oldukça heyecanlı oyunlar ve engellenmişlerin kendilerini bazı internet gruplarından geçerek psikolojik bakımdan rahatlatması gibi kullanımlar da ücretli\maaşli koleler ve kole adaylarının kullanım alanı olmaktadır. Üniversitelerin faydalı ve bilimsel amaçlı kullanımı ise abartılmaktadır. Firmaların kendi içlerinde ve firmalar arasında ve tuketicilere ulaşmak icin interneti kullanımı, kapitalist uretim biçımi ver ilişkileri içindeki enformasyon alt-yapısından doğal olarak faydalanmasi anlamınadır. Bu kullanımla internet firma amaçlari için bir iletişım, enformasyon ve reklam aracı durumundadır.

Örgutsel yapiyla ilgide 1990’ lara gelindiginde “virtual organizasyon” ve “rengineering” “project based work” gibi kavramlar ortaya atıldı. Bunlar da orgutsel yapıda yeni onerilen ve kelimelerin kendisi büyuleyici olan yonetim biçımleri olarak sunuldu ve sadece yeniden-orgutlenme için öneri-reçeteleri olarak kaldılar örgutlenme uzerine egilmeye verilen ağırliktan faaliyet uzerine egilmeye bir geçiş olmadı. Amaç iş faaliyetlerinin koordinasyonu, iş akışıni yönetim olarak kalmaktadır. İlgi işi götüren gerçek faaliyetler ve bu faaliyetlerin içsel yapısını içermemektedir.

İnternet yoluyla global pazar ve pazarlamanın yapıldığı bir global altyapıdan bahsedilmektedir. Bu diğer bir ideolojik uydurudur: Internet yoluyla yapılan tanitma ve reklam pazar mekanizmasının sadece enformasyonuyla, hem de enformsyonun sadece bir kısmıyla ilgilidir. Internet, bu nedenle, sadece potansiyel müşteriler için global enformasyon sisteminin bir parçası olarak rol oynamaktadır. İnternetin bir firmanın altyapısı olması için o firmanın tüketici merkezli satış firması olması ve temel satışını internet yoluyla yapması gerekir. Sadece internet ile bilgisayar, bilgisayar yazılımı ve kitap satan bir firmanın altyapısi internettir; internet yoksa, o firma da yoktur. Bir toplumsal yapıyı internete veya enformasyon teknolojilerine bağlamak ve bu toplumun altyapısının global enformatics olarak nitelemek için, o toplumun egemen üretim biçiminin emptia üretimi olmaması, yani başka bir toplumun materyal üretimini tüketen asalak ve sömurgen bir toplum olması gerekir.

Modern organizasyon endüstriyel devrimin yaratığıdır. Sistemler düşüncesi bu tur organizasyonu kuramsal olarak açiklamak için yeterlidir. Eger enformasyon teknolojisi endüstriyel üretimi otomasyonla yaparak ve global pazar yaratarak işin fokusunu üretimden satışa değiştiriyorsa (Castells, 1996, aktaran, ….), bu örgütler de çevreleriyle belli bir sınırı olmayan, hareketli satış firmalarına değişmek zorundadır. Bu örgutleri anlamak içın artik sistems yaklaşımı yeterli değildir. Örgütler enformasyon teknolojisini kendi içsel örgütlenmelerini tanımlamak içın kullanma yerine, enformasyon teknolojilerini dünya çapinda katılma içın kamu altyapısı olarak kullanmayi tercih edeceklerdir (Dahlbom, 1999). Bu tür yorum tarzı hala firmaları tek bir ürünle veya benzeri urün turleriyle ilişkilendirmeden kaynaklanmaktadir. Kitle uretimi yapan günümüzün firmaları aretık hem birçaok urün üretirken hem de ayni zamanda kendi urünlerinin reklamıni ve satışını yapan çok yönlü karmaşık bir yapıya sahiptirler. 1990’ların bu firmalarının sorunu kalıcıligını surduren klasik sorundur: materyal veya enformasyon ürününe pazar elde etme, bu pazarı tutma ve genişletmedir. Firmalar globalleştikçe bu sorun daha da ciddileşmekte ve reklam, tanıtma, beyin yönetimi, baskı ve şantaj gibi kontrol amaçlı kullanım için enformasyon teknolojileri ve enformasyon konusu büyük önem kazanmaktadir. Yani, Castell ve Bohnam ve benzerlerinin sunumları endüstriyel mi, enformasyon mu, otomasyon ve hizmet mi gibi zitliklar ve ikilemlendirmeler geçersizdir. Ne toplumlar ne de firmalar yapısı tek düze ve tek boyutlu olarak ele alınabilir. Hele günümuzde bu tür ele alış olasıligi yoktur; ele alınirsa, ideolojik amaçlarla alınir ve sonuç olarak bu tur ele alışla birden bire karşımiza “enformasyon toplumları” olan global post-modern bir dünya uydurusu çıkar.

Endüstriyel firmalar günümuzde hem arzlar hem de dağıtım için iyi çalışan altyapiya bağlıdırlar. Bu alt-yapıda, orneğin dağıtımi kendisi kontrol etmiyorsa, dağıtım firmalarının ciddi kontrolu altına girereler. Bu nedenle, hem supply hem dağıtım sistemini kendileri sahip olmak veya ciddi şekilde kontrol etmek zorundadırlar. Kontrol nedeniyle supply ve dağıtım sistemlerini büyük firmalar kendileri kurar ve geliştirirler. Uluslararası şirketler, bu nedenle, diger ülkelerdeki transportasyon için ana pazarlara yolların yapılasını gerçekleştirmek için devletleri bu alanda harcamalar yapmaya zorlarlar, hammamdeyi taşıma ve dağıtım için ya kendi şirketlerini götürürler ya da o ülkedeki en gelişmiş şirketi kendi ajentasi durumuna düşürerek kontrolu sağlarlar.

Endüstriyel firmaların satış bölümleri mallarını pazarlamak veya satış temelli firmalar hizmetlerini sunmak için elektronik pazar mekanizmasını kullanırlar. Elbette, elektronik pazar mekanizması kar etmek içın vardir ve daha çok para ödeyen daha çok ve yaygın kullanım olanaklarını elde eder. Kendi reklam bölümünü kullanarak tüketiciye doğrudan elektronik araçlarla ulaşma olasılıği oldukça pahali bir girişimdir ve buna fizibility nedeniyle hiçbir firma girmez. Türkiye’de medya alanında basın şirketlerinin televizyon şirketi satın almaları ve televizyonu aynı zamanda kendi basın ve diğer ürünlerinin reklamını yapmak için kullanmaları oldukça normaldir. Farkli medya sahipliğiyle kurulan şirketleşmenin bu tür sonuç çıkaracağı olagandır. Fakat televizyonun bu tür kendi kardeş veya paralel veya yan şirketinin reklamıni yapması, televizyonun yeterince karlı bir yatırım olmadığını, çünkü tek gelir kaynağı reklamları bütun reklam spotlarıni dolduracak kadar almadığını göstermektedir. Dolayısıyla, Türkiye’de hem basın hem de televizyon için sorulacak soru: Diğer tür yatırımlara göre basın ve televizyon medyası daha çok mu yoksa daha az mı karlıdır?

Alt-yapı, üzerinde günluk işlerin yapıldığı ortak kaynak olarak ele aldığımızda ortaklık aslinda belli bir sınıfın ve bu sınıfın egemenliğinin ifadesi olan ulus adı verilen belli bir siyasal yapının oluşturduğu ortakliktır. Bu ortaklikta hem ulus içinde hem de bu sınıfın egemenliginin uzandığı uluslararası mekanlarda alt-yapının teknolojikyapım standartlarınin ve standart ölçülerinin oluşturulması gerekir. Bu geresinim hem üretimde, hem ulaşımda ve dağıtımda hem de rakip firma veya sınıfların ürünlerinin kullanımini, dağitımını, ulaşımını olanak dışı yapma veya zorlaştırmada önemlidir. Bu nedenle PC’de IBM standardı vardır; Televizyonda üç farkli standard vardır; tren yolu ray genişliginde farklı standardlar kullanılmıştır. Standard saptama ve surdurme güç ilişkilerinin ve egemenliğin bir ifadesidir. Standartlar öyle insanlıga, vatana millete kolaylik olsundiye saptanmaz. Hanseth’in (1996 aktaran Dahlbom, 1999), Dahlbom (1999) ve benzerlerinin belirttiğinin aksine bütün mülk sahipleri, üreticiler ve kullanıcılar altyapının ve standartlarının nasıl tasarımlanacağı üzerinde anlaşmaya varmazlar. Standartlar egemenligin ifadesidir, herkesin ortaklığının değil. Bilgisayarda DOS sistemiyle IBM-OS2 sisteminin farkı arzulara bağımlı gelişen bir farklılık değil, pazarda egemenlik mücadelesinin farkıdır. Enformasyon teknolojisindeki standart farklılikları da ayni şekilde uluslararasi şirketlerin rekabetteki stratejilerinin bir ifadesidir. Enformasyon teknolojileriyle ilgili araçlar, yazılim ve programlardaki standart farklılıkları ek dönüştürücü, birleştirici, ayırımcılarla yapılır. Bunun da anlamı tüketici içın ek masraftir. Türkiye gibi hem Amerikan, hem japon ve hem de Avrupanin uluslararası şirketlerinin pzararı olan bir yeni-sömürgede televizyon kutusunun içınde üç tür alıcı sistemi vardir. Bu nedenle televizyon pahalıdir. Amerika’daki televizyonlarda tek tür sistem vardır ve bu sistem dışındaki yayınları çözümleyemez. “Eğer standartlar arası köprü kolayca ayarlayıcılarla kolayca kurulursa, o zaman standarta gerek kalmaz” degerlendirmesi yetersizdir; çünku konu sadece teknolojik geçiş ve interface’in kolyalıği değildir; konu bir standardin sahibi olmak; standart ile kaliteyi birleştiren düşünceyle prestij ve pazar kazanmaktır. Bir IBM standard’I olmasıyla olmaması arasındaki fark, IBM’in pazar imajı ve gücü için çok önemlidir. Dolayısıyla, sorun teknolojik uyum kolaylığının ötesinde, insan psikolojisinden ve beyin yönetiminden geçerek gelen pazar kontrolu sorunudur.

Özlüce, örguut yapısında altyapi konusu pozitivist okul tarafından ele alındığında uzerinder günluk işlerin yapıldıgı temel olarak nitelenir ve ozel mulkiyet duzeni ve sınif egemenliginin bir parçası olmaktan uzak bir yere, herkesin ortak kullanım ve mülkiyeti alanına sokulur. Post-pozitivistler veya post-modernistler enformasyon ve bilgi çağının olduğu global dünyada duragan, kalıcı ve materyal altyapınının geçmişte kaldığını ileri suren alt-yapısız ve temelsiz bir düşünceyle gelirler. Post-modernistlerin altyapıya yaklaşımları pozitivist ve eleştirel açıdan ele alindığında geçerliliklerini yitirmektedir.

Bir
geriye

Ana
sayfaya